Gazete Yolculuk Çeviri Kolektifi
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhalif ve sosyalist gazeteciler bir araya gelerek İsrail işgali sırasında yaşamını yitiren gazeteci ve medya çalışanları için bir bildiri yayımladı. Bildiri İsrail işgal ordusunun bilinçli bir şekilde gazetecileri hedef aldığını, İsrail’in işlediği savaş suçlarının belgelenmesi ve dünyaya duyurulmasının engellenmeye çalışıldığını ifade etti. Bildiriye imza atan gazeteciler, savaş bölgesinde görev yapan gazetecilerin İsrail ordusu tarafından hedef alınarak öldürülmemek için artık press yazılı yelek giymediklerini söylediler. ABD’li gazeteciler ve medya mensupları tarafından kaleme alınan bildirinin tamamı ise şöyle:
“Gazeteciler ve medya çalışanları olarak, özgür basını susturmanın otoriter hükümetlerin temel taktiklerinden biri olduğunu biliyoruz. İsrail ordusunun Gazze’de daha önce görülmemiş sayıda gazeteciyi ve medya çalışanını -4 Aralık itibariyle en az 75 kişiyi- öldürmüş olması bizi dehşete düşürmüştür. Filistinli Gazeteciler Sendikası’na göre İsrail güçleri 7 Ekim’den bu yana Lübnan’da da üç gazeteciyi öldürdü ve Batı Şeria ve Kudüs’teki gazetecileri hedef alarak 28 Kasım itibariyle 44 gazeteciyi tutukladı.
İsrail’in Gazze’de uyguladığı elektrik ve iletişim kesintileri ise en basit haberleşmeyi bile büyük ölçüde imkânsız hale getirerek Gazze’den sahada haber akışını yavaşlattı. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki, gazeteciler ve medya çalışanları İsrail ordusu tarafından daha fazla hedef alınmamak için artık basın yeleği giymiyor.
Medya çalışanlarına yönelik bu saldırılar yeni değildir. Bunlar 1948 Nakba’sından öncesine dayanan uzun soluklu işgal, apartheid ve imha rejiminin bir parçasıdır. Yine de Filistinli Gazeteciler Sendikası Ekim 2023’ü “dünya gazetecilik tarihinin en kötü Ekim ayı” olarak tanımlıyor. Yedi hafta süren aralıksız bombardımanın ardından 24 Kasım’da bir haftalık geçici insani yardım molası yürürlüğe girdi ve Gazze’deki Filistinli gazeteciler günlük vahşeti takip etmekten bir an olsun kurtuldu.
Ancak duraklama sona erdikten hemen sonra, her zamanki gibi işler başladı ve İsrail güçleri Gazze Şeridi’nin dört bir yanını bombalamaya ve bombardımana devam etti. Ateşkes sırasında bile gazeteciler ve medya çalışanları tehdit edilerek saldırıya uğradı. Kalıcı bir ateşkes sağlanmadan ve İsrail işgali sona ermeden Filistin halkının hayatı sürekli tehlike altında kalmaya devam edecek. Gazeteciler de işgalci İsrail için bir hedef olmaya devam edecek.
Ölenleri onurlandırmak ve yaşayanlar için mücadele etmek üzere sesimizi yükseltiyoruz; medya çalışanlarının hayatları diğerlerinden daha değerli olduğu için değil, gazeteciliğe yönelik saldırılar hepimiz için büyük tehlikeler taşıdığı için. Kasım ayı başında Filistin Gençlik Hareketi medya çalışanlarına “video, basılı, yazılı ve görsel medyadaki kamusal platformları kullanarak Gazze’de işlenen savaş suçlarının duyurulmasını istedi. Yanlış bilgilere karşı çıkılmasını, Filistin halkına yönelik ırkçılığın reddedilmesini ve Filistinli gazetecilerin ve ailelerinin hedef alınarak ve öldürülmesinin kınanması” çağrısında bulundu. Gazze’deki ölü sayısı arttıkça, gazeteciler ve medya çalışanları olarak sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz; Gazze’deki Savaşa Karşı Yazarlar ve Gazetecileri Koruyun açık mektubuna katılarak bu vahşetin haberleştirilmesinde yeni bir paradigma konusunda ısrarcı olacağız.
Polisin giderek militarize olduğu ve kapitalist gücün küresel olarak pekiştiği bu dönemde Filistin bir yol göstericidir. İsrail’in Filistinli gazetecilere yönelik baskısı bize “demokrasi” kisvesi altında nelerin mümkün olabileceğini gösteriyor. Aynı zamanda ABD ve/veya Batı emperyalizmi ve müdahalesinin otoriter hükümetleri koruduğu Haiti’den Filipinler’e kadar dünyanın dört bir yanındaki diğer rejimlerdeki şiddeti de onaylamaktadır.
“Demokrasilerimiz” bizi korumuyor. Hakikat ve ifade özgürlüğü dünyanın her yerinde, özellikle de konuşmacılar ezilen halklara mensup olduğunda, giderek daha fazla kriminalize ediliyor. Devletin sözcüsü olarak işlev gören gazetecilik, kolektif kurtuluş mücadelemize engel oluyor. Halk hareketlerinin devrimci bir medyaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
ABD topraklarında, gazeteciler ve medya yapımcıları Filistin’e destek verdikleri için kovuluyor ya da mesleklerini yapmaları engelleniyor. Yahudi gazeteci Emily Wilder, muhafazakar aktivistlerin kendisini AP’de çalışmaya başlamadan önce yazdığı Filistin yanlısı sosyal medya paylaşımları nedeniyle hedef göstermesinin ardından 2021 yılında Associated Press’ten (AP) kovulmuştu.
2022 yılında The New York Times, Gazze’de yaşayan Filistinli gazeteci Hosam Salem’i, yaşadığı işgale karşı sesini duyurmak için kullandığı kişisel Facebook sayfasını gerekçe göstererek işten çıkardı. Çok sayıda gazeteci de Gazze haberleri nedeniyle New York Times’tan istifa etti ya da sözleşmeleri iptal edildi. Ekim ayı sonunda Artforum, Filistin’in kurtuluşunu destekleyen bir açık mektuba destek verdiği için genel yayın yönetmeni David Velasco’yu kovdu.
eLife genel yayın yönetmeni Michael Eisen, hiciv gazetesi The Onion’dan bir makaleyi retweet ettiği için Ekim 2023’te kovuldu. Bu eylemler, yakın zamanda Brandeis Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi’nde İsrail işgalini ve Gazze’deki kuşatmayı eleştiren kampüs gruplarının faaliyetlerinin iptal edilmesiyle el ele gitmektedir. Kamuoyunu, bu çabaların okullarda ırkçılık ve toplumsal cinsiyet tartışmalarını yasaklayan eyalet yasaları dalgasıyla birlikte nasıl gerçekleştiğini düşünmeye çağırıyoruz. Tüm bunlar “demokrasimizin” ne kadar istikrarsız olduğunun işaretleridir. Kolektif olarak daha ne kadar susturulmaya izin vereceğiz?
İsrail ordusu tarafından katledilen medya çalışanları, kendi özgürlüklerimize yönelik tehditlerin sadece birer sembolü değiller. Onlar geleceğe dair hayalleri ve geçmişe dair anıları, Instagram hesapları ve en sevdikleri yemekleri, ilk aşkları ve aileleri, evleri ve günlük rutinlerinin yanı sıra ziyaret etmeyi çok istedikleri yerleri olan insanlardır. Onların yasını tutuyor ve onurlandırıyoruz. Onları “nesnellik” ya da tarafsızlıktan uzak bir şekilde, ancak hayatlarının önemli ve bizimkilerle birbirine bağlı olduğu içsel anlayışıyla hatırlıyoruz.
Reuters için çalışan Lübnanlı video muhabiri 37 yaşındaki Issam Abdallah’ın 13 Ekim 2023’te Lübnan’ın güneyinde İsrail ordusu tarafından muhtemelen medya çalışanlarının bulunduğu bir minibüse düzenlenen saldırıda öldürüldüğünü hatırlatıyoruz. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından yapılan açıklamada, “Gazetecilerin savaşçılarla karıştırılmış olması mümkün değil” denildi. İsrail saldırısında altı gazeteci daha yaralandı.
Abdullah Suriye, Rusya ve Ukrayna’daki çatışmaları takip ediyordu. Beyrut limanındaki patlamayla ilgili haberleriyle 2020 yılında Reuters tarafından Yılın Video Gazetecisi ödülüne aday gösterilmişti. Geçen yıl Reuters için Ukrayna’da haber yaptıktan sonra Abdallah, “Çatışmaları ve savaşları takip ettiğim onca yıl boyunca öğrendim ki… fotoğraf sadece cephe hatları ve duman değil, hepimizi içten içe etkileyen anlatılmamış insan hikayeleridir” diye yazdı.
Instagram’daki son paylaşımı 7 Ekim’de, 2022 yılında İsrail güçleri tarafından öldürülen Filistinli gazeteci Shireen Abu Akleh’in bir fotoğrafıydı.
İsrail askeri güçleri tarafından öldürülen 51 yaşındaki Al Jazeera muhabiri Shireen Abu Akleh’i saygıyla anıyoruz. Ebu Akleh 1997 yılında El Cezire’ye katıldı ve El Cezire’nin ilk saha muhabirlerinden biri olarak göreve başladı. Sevilen bir Filistinli gazeteciydi. 11 Mayıs 2022’de Akleh, İsrail ordusunun işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Cenin Mülteci kampına düzenlediği baskını takip ediyordu. Üzerinde açıkça “basın” yazan bir yelek ve kask varken İsrail ordusu tarafından başından vuruldu. İsrail ordusu, açık delillere rağmen ölümünden sorumlu olduğunu reddetti. Bu olay, 7 Ekim’den önce yaşananların Filistinliler için “barış” olmadığını gösteren çok önemli örneklerden sadece bir tanesidir.
Ebu Akleh’in ailesinin ve meslektaşlarının ölüm koşullarına ilişkin kapsamlı uluslararası soruşturmalar yapılması yönündeki çağrılarının ardından, BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu 16 Ekim 2023 tarihinde bir rapor yayınlayarak “makul gerekçelerle İsrail güçlerinin uluslararası insan hakları hukuku kapsamında haklı bir gerekçe olmaksızın ölümcül güç kullandığı” sonucuna vardı. İsrail ordusu sonunda Ebu Akleh’in bir İsrail askeri tarafından öldürülmesinin “yüksek bir olasılık” olduğunu kabul etti, ancak tam bir yıl sonrasına kadar kamuoyu önünde özür dilemedi.
Ebu Akleh’in öldürülmesi tüm dünyada şok etkisi yarattı. Bu arada ABD’nin demokratik liderliği, Ebu Akleh’in bir Amerikan vatandaşı olmasına rağmen sessiz kaldı. Mohammed El-Kurd ve diğerlerinin de işaret ettiği gibi, “Amerikan “lık bazen Filistin’deki Filistinlilerin insanlıktan çıkarılmasını pekiştiren bir şekilde, sanki o ya da diğerleri ABD pasaportu taşıdıkları için daha insanmış gibi gösteriliyor. Cenaze töreni Filistin tarihindeki en uzun törenlerden biriydi; üç gün boyunca on binlerce kişi katıldı. Buna karşılık İsrail polisi tabutunu taşıyan yas tutanlara coplarla saldırdı, tekmeledi, vurdu, ellerindeki Filistin bayraklarını kopardı ve tabutu taşıyanların tabutu kısa süreliğine düşürmesine neden oldu. Cenazesine katılan bir arkadaşı Al Jazeera’ye şunları söyledi: “Shireen Filistinli kadınlar ve Filistinliler için bir semboldü. O savunmasızların, yoksunların, Filistinlilerin ve Filistin mücadelesinin sesiydi” dedi.
Filistin Haber ve Bilgi Ajansı (WAFA) muhabiri Mohammad Abu Hasira’yı, Kasım 2023’ün başlarında bir gece İsrail saldırısı sırasında Gazze Şehri’ndeki evinin bombalanması sırasında 42 aile üyesiyle birlikte İsrail işgal güçleri tarafından öldürüldüğünü hatırlıyoruz. 7 Kasım’da Filistinli WAFA haber ajansı, Ebu Hasira, çocukları ve kardeşlerinin hepsinin saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.
El Aksa Radyosu Program Sunucusu Doaa Sharaf’ın yasını tutuyoruz. 26 Ekim 2023’te Gazze’nin merkezindeki Al-Zawaida mahallesinde İsrail hava saldırısında küçük çocuğuyla birlikte öldürüldü. Eşi araştırmacı gazeteci Mahmud Haniyah’tır.
Filistin Medya Meclisi bünyesindeki Kadın Gazeteciler Komitesi’nin lideri Salam Mema’yı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. 9 Ekim 2023 tarihinde Salam Mema ve ailesi, İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki Jabalia mülteci kampındaki evlerine düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kaldı. Coalition For Women in Journalism’e göre Mema ve en büyük oğlunun cesetleri 13 Ekim’de enkaz altından çıkarıldı.
Ain Media Foundation’da çalışan 21 yaşındaki Filistinli foto muhabiri İbrahim Lafi, 7 Ekim 2023’te, 22. doğum gününden yedi gün önce, Gazze Şeridi’nin Erez Sınır Kapısı’nda vurularak öldürüldü. Filistinli gazeteci ve arkadaşı Yara Eid, LA Times’da yayınlanan bir makalesinde şunları yazdı:
“Bana her savaşı birlikte haber yapacağımıza söz vermişti. O kameraman olacaktı, ben de televizyon muhabiri. Dostluğumuz, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olan Gazze’yi uçsuz bucaksız ve olasılıklarla dolu hale getirdi. Ama şimdi o benim haber yapmam gereken bir haber haline geldi… İbrahim öldürüldüğünde üzerinde ‘Basın’ yazan yeleği ve kaskı vardı. Sahada İbrahim’le birlikte haber yapan meslektaşlarım bana onun Filistinli savaşçılarla İsrail askerleri arasındaki çatışmalarda yakalanmadığını, Erez sınır kapısında bulunduğu sokağa iki füze düşmesi sonucu ağır bombardımanın hedefi olduğunu vurguladılar. Duyarsız dünyayı onun insanlığına ikna etmek için onu ‘mükemmel bir kurban’ olarak göstermek zorunda hissediyorum. Ama bunun bir önemi yok. İster işgale direniyor olun, ister başınızı kuma gömün, Gazze’de hiç kimse güvende değil.”
Eid makalesinde, Al-Najah TV’de yapımcı olan meslektaşları Nidal Alwaheidi ve Ain Media Foundation’dan Haitham Abdelwahed’in hala kayıp olduğundan bahsediyor.
Gazetecilerin öldürülmesi ve ortadan kaybolması, işgal ve emperyalizmin köklerinin bir tezahürüdür: sosyal, siyasi, psikolojik ve fiziksel kontrol ve tahakküm. Apartheid, askeri işgal ve soykırım özgür bir basınla bağdaşmaz. Eğer hükümetlerimiz Filistin’de gazetecilere yönelik saldırıları finanse etmeye, desteklemeye ve meşrulaştırmaya devam ederse, bu durum küresel olarak özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkına darbe vuracaktır. İsrail’in gözetleme araçları, teknolojisi ve askeri taktiklerinin dünyanın dört bir yanındaki otoriter hükümetler için emsal teşkil ettiği iyi belgelenmiştir. Buna ABD’de polis memurlarının İsrail ordusuyla birlikte eğitim gördüğü şehirler ve eyaletler de dahildir.
Ayrıca, kriz ve şiddet anlarını gerçek zamanlı olarak belgelemek ve yayınlamak için sosyal medyayı kullanan, muhabir olarak işlev gören toplum temelli medya yapımcılarının, içerik yaratıcılarının ve organizatörlerin daha az resmi ancak aynı derecede önemli rolünü de kabul ediyoruz. Bu kişilerin çalışmaları, özellikle de şirketleşmiş ve devlet anlatıları karşısında çok değerlidir. Hedef alındıklarında ve öldürüldüklerinde onların yasını tutuyoruz. Ölenleri anarken bile, daha fazla görünürlük kazananlar ana akım kuruluşlarla daha resmi bağları olan muhabirler oluyor.
Bizler ABD’li gazeteciler ve medya yapımcıları olarak kalıcı bir ateşkes, gazeteciler de dahil olmak üzere tüm Filistinli siyasi tutuklulara özgürlük ve Filistin’in askeri işgaline ve İsrail’deki apartheid sistemine tamamen son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. Bizler de bu çabalara katılarak, on yıllardır işgale ilişkin tarihsel bağlam ve dengeli haber sunmakta başarısız olan ABD medyasından daha fazlasını talep etmek üzere doğrudan eylem çağrısında bulunuyoruz. İsrail’in şiddetini savunan ve gizleyen medya yayınları, iktidarın propagandasını sürekli olarak desteklemektedir.
Eylem parmaklarımızın ucunda. Şu anda Filistin Gençlik Hareketi ve Filistin Gazeteciler Sendikası’nın medya çalışanlarına yönelik çağrılarını takip edin. Filistin hakkında adil ve dürüst habercilik talep etmek için grevler, istifalar, protestolar ya da diğer kesinti eylemleri düzenleyin. Gazze’de soykırım ve etnik temizlik için rıza üretmekte suç ortağı olan sistemleri ve kişileri ifşa etmek için muhbir olun ya da muhbirlerle birlikte çalışın. Görüntülü, yazılı, sesli ve sosyal medya platformlarınızı kullanarak gerçekleri söyleyin, yanlış bilgilere karşı çıkın, Filistin karşıtı ırkçılığı reddedin ve Filistinli gazetecilerin ve ailelerinin hedef alınmasını ve öldürülmesini kınayın. Haber merkezlerinden yabancı muhabirlerinin Gazze’ye girmesine izin vermelerini ve Gazze’deki Filistinli gazetecilerin uzmanlığına güvenmelerini talep edin. Medya çalışanlarına yönelik tüm suçlamalara son verilmesini talep edin. Ve son olarak, Filistinli kurbanların isimlerini yayınlayın.
Bu, hayatımızın belirleyici bir siyasi anıdır. Ölenlerin yasını tutmalı, onların hikayelerinden dersler çıkarmalı ve gazeteciliğin tarafsız olabileceği varsayımını reddetmeliyiz. Kolektif kurtuluş için, tüm baskı ve soykırım eylemlerini reddeden enternasyonalist bir hareket inşa etmeye devam ederken, özgürlüğü önemseyen hiç kimse kendini güvende görmeyi göze alamaz. James Baldwin’in 1970’te Angela Davis’in hapsedilmesi sırasında ona yazdığı gibi, “Sabah sizi alırlarsa, o gece bizim için geleceklerdir.”
Bu yazı ilk olarak 10 Aralık 2023 tarihinde Red Flag’de yayımlanmıştır. Türkçeleştirdiğimiz versiyonda editöryal kimi değişikliklere gidilmiştir. Yazının orijinal halini okumak için tıklayınız.