İsrail’in Gazze’de sivillerin yaşadığı bölgelere hava saldırısında bulunurken yapay zeka sisteminden yararlandığı ortaya çıktı. İsrail ordusunun Gazze’de vurduğu hedeflerin -evler de dahil olmak üzere- öldürülmesi muhtemel sivillerin sayısını belirten dosyalara sahip olduğu doğrulandı. Bu sayı ordunun istihbarat birimleri tarafından önceden hesaplanıyor ve saldırıyı gerçekleştirmeden önce kaç sivili öldürüleceklerini biliyorlardı.
Mevcut ve eski İsrail istihbarat görevlilerinin söylediği bu etkenler, 1948 Nakba’dan bu yana Filistinlilere karşı yürütülen en ölümcül askeri saldırılardan birinin ortaya çıkmasına sebep oldu.
Local Call ve +972 tarafından yapılan araştırma, Gazze Şeridi’nden Filistinlilerin tanıklıkları, veriler ve belgeler ile IDF Sözcüsü ve diğer İsrail devlet kurumlarının resmi açıklamalarına ek olarak, İsrail’in kuşatma altındaki Şerit’teki operasyonlarında yer alan askeri istihbarat ve hava kuvvetleri personeli de dahil olmak üzere İsrail istihbarat topluluğunun mevcut ve eski yedi üyesiyle yapılan görüşmelere dayanmaktadır.
İsrail’in Gazze’ye yönelik önceki saldırılarıyla karşılaştırıldığında, İsrail’in “Demir Kılıç Operasyonu” olarak adlandırdığı ve 7 Ekim’de Hamas öncülüğünde İsrail’in güneyine yapılan saldırının ardından başlayan mevcut savaşta ordu, belirgin bir şekilde sivil hedefleri kasıtlı olarak bombaladı. Bu hedefler arasında özel konutların yanı sıra kamu binaları, altyapı ve yüksek bloklar da yer alıyor. Kaynaklar İsrail ordusunun bu bölgeleri “güç hedefleri” (“matarot otzem”) olarak tanımladığını söylüyor.
Geçmişte Gazze’de görev yapmış kaynaklara göre, “güç” hedeflerinin bombalanması esas olarak Filistin’deki sivil halkı bilinçli olarak öldürmeyi hedefliyor. Bunların yanı sıra asıl amacın bir “Sivillerin Hamas üzerinde baskı kurmasına yol açacak” bir “şok yaratmak” olduğu ifade edildi.
İsrail Gazze’yi bombalamadan önce kaç sivili öldüreceğini hesaplıyor
İsimlerinin gizli kalması koşuluyla +972 ve Local Call’a konuşan kaynakların birçoğu, İsrail ordusunun Gazze’deki potansiyel hedeflerin büyük çoğunluğu hakkında -evler de dahil olmak üzere- belirli bir hedefe yapılacak saldırıda öldürülmesi muhtemel sivillerin sayısını belirten dosyalara sahip olduğunu doğruladı. Bu sayı ordunun istihbarat birimleri tarafından önceden hesaplanıp biliniyor ve onlar da bir saldırıyı gerçekleştirmeden kısa bir süre önce kabaca kaç sivilin öldürüleceğini biliyorlar.
Kaynaklar tarafından tartışılan bir vakada, İsrail askeri komutanlığının, Hamas’ın üst düzey bir askeri komutanına suikast düzenlemek amacıyla yüzlerce Filistinli sivilin öldürülmesine bilerek onay verdiğini doğruladı.
Bir başka kaynak ise; “Hiçbir şey tesadüfen olmaz” diyerek, “Gazze’de bir evde 3 yaşında bir kız çocuğu öldürüldüğünde bunun nedeni ordudan birinin onun öldürülmesinin önemli olmadığına karar vermesidir.” ifadelerini kullandı. İsrail’in başka bir hedefi vurabilmek için 3 yaşında bir kız çocuğunu öldürmenin ödenmeye değer bir bedel olduğunu söyledi.
“Biz Hamas değiliz. Bunlar rastgele roketler değil. Her şey kasıtlı olarak yapılıyor. Her evde ne kadar ikincil hasar olduğunu çok iyi biliyoruz.”
Soruşturmaya göre, çok sayıda hedefin ve Gazze’deki sivillere yönelik saldırıların bir başka nedeni de, büyük ölçüde yapay zeka üzerine inşa edilen ve daha önce mümkün olanın çok ötesinde bir oranda neredeyse otomatik olarak hedef “üretebilen” “Habsora” (“İncil”) adlı bir sistemin yaygın olarak kullanılmasıdır. Eski bir istihbarat subayı tarafından aktarılan bilgilere göre, bu yapay zeka sistemi esasen bir “kitlesel suikast fabrikasına” olanak sağlıyor.
Kaynaklara göre, Habsora gibi yapay zeka tabanlı sistemlerin giderek daha fazla kullanılması, ordunun tek bir Hamas üyesinin yaşadığı evlere, Hamas’ın alt kademelerinde görev yapanlar da dahil olmak üzere, büyük çaplı saldırılar düzenlemesine imkan veriyor. Ancak Gazze’deki Filistinlilerin ifadeleri, ordunun 7 Ekim’den bu yana Hamas ya da başka bir militan grubun bilinen ya da görünen hiçbir üyesinin ikamet etmediği çok sayıda özel konuta da saldırdığını gösteriyor. Kaynakların +972 ve Local Call’a teyit ettiği üzere, bu tür saldırılar sırasında tüm aileler bilinçli olarak katlediliyor.
Kaynaklar, İsrail tarafından hedef alınan bu evlerde herhangi bir askeri faaliyet yürütülmediğini de sözlerine ekledi.
Bir başka kaynak ise üst düzey bir istihbarat yetkilisinin 7 Ekim’den sonra subaylarına amacın “mümkün olduğunca çok Hamas mensubunu öldürmek” olduğunu ve bunun için Filistinli sivilleri “öldürebilme kriterlerinin” gevşetildiğini söylediğini aktardı. Bu nedenle, “hedefin nerede olduğuna dair geniş bir hücre tespitine dayanarak sivilleri öldürdüğümüz durumlar var. Bu genellikle daha doğru bir nokta tespiti yapmak için biraz daha fazla çalışmak yerine zaman kazanmak için yapılıyor” dedi.
Bu politikaların sonucu olarak 7 Ekim’den bu yana Gazze’de çok sayıda insan hayatını kaybetti. Son iki ay içinde 300’den fazla aile İsrail bombardımanlarında 10 ya da daha fazla aile üyesini kaybetti. Bu sayı İsrail’in Gazze’ye yönelik en ölümcül savaşı olan 2014’teki rakamın 15 katı. Bu yazının yazıldığı sırada, savaşta yaklaşık 15 bin Filistinlinin öldüğü bildirilmişti.
Bir kaynak, “Tüm bunlar IDF’nin geçmişte kullandığı protokole aykırı olarak gerçekleşiyor” dedi. “Ordudaki üst düzey yetkililerin 7 Ekim’deki başarısızlıklarının farkında oldukları ve İsrail kamuoyuna itibarlarını kurtaracak bir “zafer” imajını nasıl sunacakları sorusuyla meşgul oldukları yönünde bir his var.” ifadelerini kullandı.
İsrail hükümeti 7 Ekim “saldırısının” ardından, Hamas’ın tamamen ortadan kaldırılmasının hedeflendiği Gazze’deki önceki askeri operasyonlardan tamamen farklı büyüklükte bir karşılık verileceğini açıkça ilan etmişti.
IDF Sözcüsü Daniel Hagari, 9 Ekim’de yaptığı açıklamada, “Önemli olan doğru hedefleri isabet ettirmek değil en fazla hasarı vermek” dedi. İsrail ordusu bu açıklamasını hızla eyleme dönüştürdü. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan kaynaklar, Gazze’de İsrail uçakları tarafından vurulan hedeflerin dört kategoriye ayrıldığını söyledi. Bunlardan birincisi; silahlı militan hücreleri, silah depoları, roket rampaları, tanksavar füze rampaları, fırlatma çukurları, havan topları, askeri karargahlar, gözlem noktaları gibi standart askeri hedefleri içeren “taktik hedefler”.
İkincisi ise “yeraltı hedefleri” – özellikle Hamas’ın Gazze’nin mahallelerinin altına, sivillerin evlerinin altları da dahil olmak üzere kazdığı tüneller. Bu hedeflere yönelik hava saldırıları tünellerin üstündeki ya da yakınındaki evlerin yıkılmasına yol açabilir.
İsrail’in Gazze’deki önceki saldırılarına katılmış bir kaynak “Bizden Hamas’a atfedilebilecek yarım katlı yüksek binaları aramamız isteniyor” dedi. “Bazen bu bir militan grubun sözcüsünün ofisi ya da ajanların buluştuğu bir nokta olabiliyor. Anladığım kadarıyla zemin, ordunun Gazze’de çok fazla yıkıma neden olmasını sağlayan bir bahane. Bize söyledikleri buydu.
IDF istihbarat birimlerinde görev yapmış kaynaklar, en azından mevcut savaşa kadar, ordu protokollerinin enerji hedeflerine yalnızca saldırı sırasında binalarda yaşayanların bulunmadığı durumlarda saldırılmasına izin verdiğini söyledi. Ancak Gazze’den gelen tanıklıklar ve videolar, 7 Ekim’den bu yana bu hedeflerden bazılarının, içinde yaşayanlara önceden haber verilmeden vurulduğunu ve bunun sonucunda tüm ailelerin öldüğünü gösteriyor.
Konutların geniş çaplı olarak hedef alındığı kamuya açık ve resmi verilerden anlaşılmaktadır. Gazze Sağlık Bakanlığı’nın Şerit’teki sağlık hizmetlerinin çökmesi nedeniyle 11 Kasım’da bunu yapmayı bırakmasından bu yana ölü sayılarını veren Gazze’deki Hükümet Medya Ofisi’ne göre, 23 Kasım’da geçici ateşkes yürürlüğe girdiğinde İsrail Gazze’de 14 bin 800 Filistinliyi öldürmüştü; bunların yaklaşık 6 bini çocuk, 4 bini kadındı ve öldürülenlerin yüzde 67’sinden fazlasını oluşturuyordu. Her ikisi de Hamas hükümetine bağlı olan Sağlık Bakanlığı ve Hükümet Medya Ofisi’nin verdiği rakamlar İsrail’in tahmin ettiği rakamlar ile örütüşüyor.
Gazze Sağlık Bakanlığı katledilenlerin kaçının Hamas ya da İslami Cihad’ın askeri olduğunu belirtmedi. İsrail ordusu bin ila 3 bin kişi arasında silahlı Filistinli militanı öldürdüğünü tahmin ediyor. İsrail basınında yer alan haberlere göre, ölen militanların bir kısmı enkaz altında ya da Hamas’ın yeraltı tünel sisteminde gömülü olduğu için resmi sayımlara dahil edilmedi.
Üçüncüsü, şehirlerin merkezinde bulunan yüksek binalar ve üniversiteler, bankalar ve devlet daireleri gibi kamu binalarını içeren “güçlü hedefler”. Geçmişte güç hedeflerine yönelik saldırıların planlanmasında ya da gerçekleştirilmesinde yer almış üç istihbarat kaynağına göre bu tür hedeflerin vurulmasının ardındaki düşünce, Filistin toplumuna yönelik kasıtlı bir saldırının Hamas üzerinde “sivil baskı” oluşturacağıdır.
Son kategori ise “aile evleri” ya da “operatörlerin evleri “nden oluşuyor. Bu saldırıların amacı, Hamas ya da İslami Cihad mensubu olduğundan şüphelenilen tek bir sakine suikast düzenlemek için özel konutları yok etmektir. Ancak mevcut savaşta Filistinlilerin ifadelerine göre öldürülen bazı aileler arasında bu örgütlerden hiç kimse bulunmuyor.
Mevcut savaşın ilk aşamalarında İsrail ordusunun üçüncü ve dördüncü kategorideki hedeflere özel bir önem verdiği görülüyor. IDF Sözcüsü tarafından 11 Ekim’de yapılan açıklamaya göre, çatışmaların ilk beş gününde bombalanan hedeflerin yarısı – toplam 2.687 hedeften 1.329’u – güç hedefleri olarak kabul edildi.
İsrail’in Gazze’de 11.078 Filistinliyi öldürdüğü 11 Kasım’a kadar olan döneme ilişkin BM verileri, İsrail’in son saldırısında en az 312 ailenin 10 ya da daha fazla insanını kaybettiğini belirtiyor; karşılaştırma açısından 2014’teki “Koruyucu Hat Operasyonu” sırasında Gazze’de 20 aile 10 ya da daha fazla insanını kaybetmişti. BM verilerine göre en az 189 aile altı ile dokuz kişi arasında, 549 aile ise iki ile beş kişi arasında kayıp verdi. Henüz 11 Kasım’dan bu yana yayınlanan kayıp rakamları için güncellenmiş bir döküm verilmedi.
Enerji hedeflerine ve özel konutlara yönelik yoğun saldırılar, İsrail ordusunun 13 Ekim’de Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yaşayan ve çoğu Gazze Şehri’nde ikamet eden 1,1 milyon kişiye evlerini terk ederek Şerit’in güneyine taşınmaları çağrısında bulunmasıyla aynı zamana denk geldi. O tarihe kadar rekor sayıda güç hedefi bombalanmış ve aralarında yüzlerce çocuğun da bulunduğu 1.000’den fazla Filistinli öldürülmüştü.
BM’ye göre 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan toplam 1,7 milyon Filistinli yerinden edildi. Ordu, Şerit’in kuzeyinin boşaltılması talebinin sivillerin hayatını korumayı amaçladığını iddia etti. Ancak Filistinliler bu kitlesel göçü “yeni bir Nakba “nın, yani bölgenin bir kısmının ya da tamamının etnik olarak temizlenmesi girişiminin bir parçası olarak görüyor.
‘Sırf bunun için yüksek bir binayı yıktılar’
İsrail ordusuna göre çatışmaların ilk beş gününde Gazze Şeridi’ne toplam ağırlığı yaklaşık 4.000 ton olan 6.000 bomba attı. Medya kuruluşları ordunun tüm mahalleleri yerle bir ettiğini bildirdi; Gazze merkezli Al Mezan İnsan Hakları Merkezi’ne göre bu saldırılar “yerleşim bölgelerinin tamamen yıkılmasına, altyapının tahrip edilmesine ve bölge sakinlerinin toplu olarak öldürülmesine” yol açtı.
Al Mezan’ın belgelediği ve Gazze’den gelen sayısız görüntüye göre İsrail, Gazze İslam Üniversitesi’ni, Filistin Barosu’nu, BM’nin seçkin öğrencilere yönelik bir eğitim programı için kullandığı binayı, Filistin Telekomünikasyon Şirketi’ne ait bir binayı, Ulusal Ekonomi Bakanlığı’nı, Kültür Bakanlığı’nı, yolları ve özellikle Gazze’nin kuzey mahallelerindeki onlarca yüksek bina ve evi bombaladı.
Çatışmaların beşinci gününde IDF Sözcüsü İsrail’deki askeri muhabirlere Gazze Şehri’ndeki Shuja’iyya ve Al-Furqan (bölgedeki bir camiye verilen isim) gibi kuzey Şeridi’ndeki mahallelerin “öncesi ve sonrası” uydu görüntülerini dağıttı ve bu görüntülerde düzinelerce yıkılmış ev ve bina görüldü. İsrail ordusu Shuja’iyya’da 182, Al-Furqan’da ise 312 güç hedefini vurduğunu açıkladı.
İsrail Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Omer Tishler askeri muhabirlere yaptığı açıklamada tüm bu saldırıların meşru bir askeri hedefi olduğunu, ancak aynı zamanda tüm mahallelerin “cerrahi bir şekilde değil büyük ölçekte” saldırıya uğradığını söyledi. IDF Sözcüsü, 11 Ekim’e kadar askeri hedeflerin yarısının güç hedefleri olduğunu kaydederek, “Hamas için terör yuvası görevi gören mahallelerin” vurulduğunu ve “operasyonel karargahlara”, “operasyonel varlıklara” ve “terör örgütleri tarafından konutlarda kullanılan varlıklara” zarar verildiğini söyledi. İsrail ordusu 12 Ekim’de ikisi örgütün siyasi kanadından olmak üzere üç “üst düzey Hamas üyesini” öldürdüğünü duyurdu.
Ancak İsrail’in dizginlenemeyen bombardımanına rağmen, savaşın ilk günlerinde Hamas’ın kuzey Gazze’deki askeri altyapısına verilen zararın çok az olduğu görülüyor. Nitekim istihbarat kaynakları +972 ve Local Call’a, güç hedeflerinin bir parçası olan askeri hedeflerin daha önce birçok kez sivil halka zarar vermek için incir yaprağı olarak kullanıldığını söyledi. Eski bir istihbarat yetkilisi “Hamas Gazze’nin her yerinde; içinde Hamas’a ait bir şey bulunmayan bina yok, dolayısıyla yüksek bir binayı hedef haline getirmenin bir yolunu bulmak isterseniz bunu yapabilirsiniz” dedi.
Daha önce güç hedeflerine yönelik saldırılar gerçekleştirmiş olan bir başka istihbarat kaynağı ise “İçinde askeri hedef olarak tanımlayabileceğimiz bir şey olmayan bir yüksek binayı asla vurmayacaklar” dedi. “Her zaman [Hamas’la ilişkili] yüksek bir kat olacaktır. Ama çoğunlukla, güç hedefleri söz konusu olduğunda, hedefin altı uçak ve birkaç ton ağırlığındaki bombaların yardımıyla bir şehrin ortasındaki boş binanın tamamını yıkacak bir saldırıyı haklı çıkaracak askeri değere sahip olmadığı açıktır.”
Gerçekten de, önceki savaşlarda güç hedeflerinin derlenmesinde yer alan kaynaklara göre, hedef dosyasında genellikle Hamas ya da diğer militan gruplarla bir tür ilişki iddiası yer alsa da, hedefin vurulması öncelikle “sivil topluma zarar verilmesini sağlayan bir araç” olarak işlev görüyor. Kaynaklar, bazıları açıkça bazıları da üstü kapalı olarak, bu saldırıların asıl amacının sivillere zarar vermek olduğunu anlamışlardır.
Örneğin Mayıs 2021’de İsrail, Al Jazeera, AP ve AFP gibi önde gelen uluslararası medya kuruluşlarına ev sahipliği yapan Al-Jalaa Kulesi’ni bombaladığı için ağır bir şekilde eleştirildi. Ordu binanın Hamas’ın askeri hedefi olduğunu iddia etmişti; +972 ve Local Call’a konuşan kaynaklar ise binanın aslında bir güç hedefi olduğunu söyledi.
Kaynaklardan biri, “Yüksek binaların yıkılmasının Hamas’a gerçekten zarar verdiği algısı var, çünkü bu Gazze Şeridi’nde bir kamuoyu tepkisi yaratıyor ve halkı korkutuyor,” dedi. “Gazze halkına Hamas’ın durumu kontrol edemediği hissini vermek istediler. Bazen binaları, bazen de posta hizmetlerini ve hükümet binalarını yıktılar.”
İsrail ordusunun beş gün içinde 1,000’den fazla güç hedefine saldırması daha önce görülmemiş bir şey olsa da, stratejik amaçlarla sivil bölgelerde kitlesel yıkım yaratma fikri Gazze’deki önceki askeri operasyonlarda formüle edilmiş ve 2006’daki İkinci Lübnan Savaşı’ndan kalma “Dahiya Doktrini” ile bilenmiş.
Şu anda Knesset üyesi ve mevcut savaş kabinesinin bir parçası olan eski IDF Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot tarafından geliştirilen doktrine göre, Hamas veya Hizbullah gibi gerilla gruplarına karşı bir savaşta İsrail, caydırıcılık sağlamak ve sivil nüfusu gruplara saldırılarına son vermeleri için baskı yapmaya zorlamak amacıyla sivil ve hükümet altyapısını hedef alırken orantısız ve ezici bir güç kullanmalıdır. “Güç hedefleri” kavramı da aynı mantıktan doğmuş gibi görünüyor.
İsrail ordusu Gazze’deki güç hedeflerini ilk kez 2014’teki Koruyucu Hat Operasyonu’nun sonunda alenen tanımladı. Ordu savaşın son dört gününde dört binayı bombaladı: Gazze Şehri’nde çok katlı üç konut binası ve Refah’ta bir yüksek bina. Güvenlik birimleri o dönemde saldırıların amacının Gazze’deki Filistinlilere “artık hiçbir şeyin dokunulmaz olmadığını” anlatmak ve Hamas’a ateşkesi kabul etmesi için baskı yapmak olduğunu açıklamıştı. Af Örgütü’nün 2014 yılı sonlarında yayınladığı bir raporda “Topladığımız kanıtlar [binaların] büyük ölçüde yıkılmasının kasıtlı olarak ve herhangi bir askeri gerekçe olmaksızın gerçekleştirildiğini gösteriyor” denildi.
Kasım 2018’de başlayan bir başka şiddet tırmanışında ordu bir kez daha güç hedeflerine saldırdı. İsrail bu kez yüksek binaları, alışveriş merkezlerini ve Hamas’a bağlı El Aksa TV istasyonunun binasını bombaladı. Bir Hava Kuvvetleri subayı o dönemde “Güç hedeflerine saldırmak karşı tarafta çok önemli bir etki yaratıyor” dedi. “Bunu kimseyi öldürmeden yaptık ve binanın ve çevresinin boşaltılmasını sağladık.
“Daha önceki operasyonlar da bu hedeflerin vurulmasının sadece Filistinlilerin moralini bozmak için değil aynı zamanda İsrail içindeki morali yükseltmek için de kullanıldığını göstermiştir. Haaretz, 2021’deki Duvarların Koruyucusu Operasyonu sırasında IDF Sözcü Birimi’nin, IDF’nin Gazze’deki operasyonları ve Filistinlilere verdikleri zarar konusunda farkındalığı artırmak için İsrail vatandaşlarına yönelik bir psiko-operasyon yürüttüğünü ortaya çıkardı. Kampanyanın kaynağını gizlemek için sahte sosyal medya hesapları kullanan askerler, ordunun Gazze’deki saldırılarının görüntülerini ve kliplerini Twitter, Facebook, Instagram ve TikTok’a yükleyerek ordunun hünerlerini İsrail halkına gösterdi.
2021 saldırısı sırasında İsrail, güç hedefi olarak tanımlanan dokuz hedefi vurdu – bunların hepsi yüksek binalardı. Bir güvenlik kaynağı +972 ve Local Call’a yaptığı açıklamada “Amaç Hamas üzerinde baskı kurmak ve [İsrail] kamuoyunun bir zafer görüntüsü görmesini sağlamak için yüksek binaları yıkmaktı” dedi.
Ancak kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “İşe yaramadı. Hamas’ı takip eden biri olarak, sivilleri ve yıkılan binaları ne kadar önemsemediklerini ilk elden duydum. Bazen ordu yüksek bir binada Hamas’la ilgili bir şey buluyordu ama o hedefi daha isabetli silahlarla vurmak da mümkündü. Sonuç olarak yüksek bir binayı yıkmak için yüksek bir binayı yıktılar.”
Mevcut savaş İsrail’in daha önce görülmemiş sayıda güç hedefine saldırmasına neden olmakla kalmadı, aynı zamanda ordunun sivillere zarar vermekten kaçınmayı amaçlayan önceki politikalarını da terk etmesine neden oldu. Daha önce ordunun resmi prosedürü, enerji hedeflerine ancak tüm siviller tahliye edildikten sonra saldırılabileceği yönündeyken, Gazze’de yaşayan Filistinlilerin ifadeleri, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana, sakinleri hala içerideyken veya onları tahliye etmek için önemli adımlar atmadan yüksek binalara saldırdığını ve bunun da birçok sivilin ölümüne yol açtığını gösteriyor.
Bu tür saldırılar, daha önceki saldırılarda da yaşandığı gibi, çoğu zaman ailelerin tamamının ölümüyle sonuçlanıyor. 2014 savaşından sonra AP tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ailelerin evlerine yönelik hava bombardımanlarında ölenlerin yaklaşık yüzde 89’u silahsız sakinlerdi ve bunların çoğu çocuk ve kadındı.
Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Tishler, gazetecilere yaptığı açıklamada, ordunun “çatı vurma” politikasının (bir binanın çatısına küçük bir ilk vuruş yaparak sakinleri vurulmak üzere olduğu konusunda uyarma) artık “düşmanın olduğu yerde” kullanılmadığını söyleyerek politikadaki değişimi doğruladı. Tishler’e göre çatı vurma “savaşla değil [çatışmalarla] ilgili bir terim”.
Daha önce güç hedefleri üzerinde çalışmış olan kaynaklar, mevcut savaşın küstah stratejisinin tehlikeli bir gelişme olabileceğini söyleyerek, güç hedeflerine saldırmanın başlangıçta Gazze’yi “şok etmek” için tasarlandığını ancak çok sayıda sivili öldürmek zorunda olmadığını açıkladı. “Hedefler yüksek binaların insanlardan boşaltılacağı varsayımıyla tasarlandı, dolayısıyla [hedefleri derlerken] kaç sivilin zarar göreceğine dair hiçbir endişe yoktu; varsayım sayının her zaman sıfır olacağı yönündeydi,” diyor taktik hakkında derin bilgiye sahip bir kaynak.
Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu, [hedef alınan binaların] tamamen boşaltılması anlamına gelir ki bu da iki ila üç saat sürer; bu süre zarfında bina sakinleri [telefonla tahliye için] aranır, uyarı füzeleri ateşlenir ve ayrıca insanların gerçekten de yüksek binaları terk edip etmediklerini drone görüntüleriyle kontrol ederiz.”
Ancak Gazze’den gelen kanıtlar, güç hedefleri olduğunu varsaydığımız bazı yüksek binaların önceden uyarı yapılmadan devrildiğini gösteriyor. +972 ve Local Call, mevcut savaş sırasında tüm yüksek konutların bombalandığı ve uyarı yapılmadan yıkıldığı en az iki vaka ve kanıtlara göre yüksek bir binanın içerideki sivillerin üzerine çöktüğü bir vaka tespit etti.
O gece yıkıntılardan ceset kurtaran Bilal Ebu Hatzira’nın ifadesine göre İsrail 10 Ekim’de Gazze’deki Babel Binasını bombaladı. Binaya yapılan saldırıda aralarında üç gazetecinin de bulunduğu on kişi öldü.
25 Ekim’de Gazze Şehrindeki 12 katlı Al-Taj konut binası bombalanarak yerle bir edildi ve içinde yaşayan aileler hiçbir uyarı yapılmadan öldürüldü. Bina sakinlerinin ifadelerine göre yaklaşık 120 kişi dairelerinin yıkıntıları altında kaldı. Al-Taj sakinlerinden Yousef Amar Sharaf, X’te binada yaşayan 37 aile üyesinin saldırıda öldürüldüğünü yazdı: “Sevgili babam ve annem, sevgili eşim, oğullarım ve kardeşlerimin çoğu ve aileleri.” Bina sakinleri çok sayıda bombanın atıldığını ve yakındaki binalarda bulunan dairelerin de hasar gördüğünü ve yıkıldığını belirtti.
Altı gün sonra, 31 Ekim’de, sekiz katlı Al-Mohandseen konut binası hiçbir uyarı yapılmadan bombalandı. İlk gün yıkıntılardan 30 ila 45 arasında ceset çıkarıldığı bildirildi. Bir bebek anne ve babası olmadan canlı bulundu. Gazeteciler saldırıda 150’den fazla kişinin öldüğünü ve birçoğunun da enkaz altında kaldığını tahmin ediyor.
Tanıklıklara göre bina, İsrail’in kuzey ve orta Gazze’deki evlerinden kaçan Filistinlileri yönlendirdiği sözde “güvenli bölge “de, Vadi Gazze’nin güneyindeki Nuseirat Mülteci Kampı’nda bulunuyordu ve bu nedenle yerinden edilenler için geçici barınak görevi görüyordu.
Uluslararası Af Örgütü’nün yaptığı bir araştırmaya göre, 9 Ekim’de İsrail en az üç çok katlı binayı ve Cebaliye Mülteci Kampı’ndaki kalabalık bir caddede bulunan açık bir bit pazarını bombaladı ve en az 69 kişiyi öldürdü. Öldürülen bir çocuğun babası “Cesetler yanmıştı… Bakmak istemedim, İmad’ın yüzüne bakmaktan korktum” dedi. “Cesetler yere saçılmıştı. Herkes bu yığınların arasında çocuklarını arıyordu. Oğlumu sadece pantolonundan tanıdım. Onu hemen gömmek istedim ve oğlumu kucağıma alıp dışarı çıkardım.”
Af Örgütü’nün araştırmasına göre, ordu pazar alanına yapılan saldırının “Hamas görevlilerinin bulunduğu” bir camiyi hedef aldığını söyledi. Ancak aynı soruşturmaya göre uydu görüntüleri civarda bir cami göstermiyor.
IDF Sözcüsü +972’nin ve Local Call’un belirli saldırılarla ilgili sorularına yanıt vermedi, ancak daha genel olarak şunları söyledi: “IDF saldırılardan önce çeşitli şekillerde uyarılarda bulundu ve koşullar elverdiğinde, hedeflerde ya da hedeflerin yakınında bulunan kişilere telefon görüşmeleri yoluyla bireysel uyarılar da yaptı (savaş sırasında 25.000’den fazla canlı konuşmanın yanı sıra milyonlarca kayıtlı konuşma, kısa mesaj ve halkı uyarmak amacıyla havadan atılan broşürler vardı). Genel olarak IDF, Gazze vatandaşlarını canlı kalkan olarak kullanan bir terör örgütüyle mücadele etmenin zorluğuna rağmen, saldırıların bir parçası olarak sivillere verilen zararı mümkün olduğunca azaltmaya çalışmaktadır.”
‘Makine bir günde 100 hedef üretti’
IDF Sözcüsü’ne göre 10 Kasım itibariyle çatışmaların ilk 35 gününde İsrail Gazze’de toplam 15,000 hedefe saldırdı. Çeşitli kaynaklara göre bu rakam, Gazze Şeridi’nde daha önce gerçekleştirilen dört büyük operasyona kıyasla çok yüksek. 2021’de Duvarların Muhafızı sırasında İsrail 11 günde 1.500 hedefe saldırmıştı. 2014’te 51 gün süren Protective Edge’de İsrail 5.266 ila 6.231 hedefi vurdu. 2012’deki Savunma Sütunu sırasında sekiz günde yaklaşık 1.500 hedef vuruldu. 2008’deki Dökme Kurşun’da ise İsrail 22 günde 3.400 hedefi vurdu.
Önceki operasyonlarda görev yapan istihbarat kaynakları da +972 ve Local Call’a 2021’de 10 gün ve 2014’te üç hafta boyunca günde 100 ila 200 hedefin vurulduğunu ve İsrail Hava Kuvvetleri’nin elinde askeri değeri olan hiçbir hedef kalmadığını söyledi. O halde yaklaşık iki ay sonra İsrail ordusunun mevcut savaşta hedefleri neden henüz tükenmedi?
Bu sorunun yanıtı IDF Sözcüsü’nün 2 Kasım’da yaptığı bir açıklamada yatıyor olabilir: Sözcüye göre İsrail ordusu Habsora (“Müjde”) adlı yapay zeka sistemini kullanıyor ve bu sistem “hedefleri hızlı bir şekilde üretmek için otomatik araçların kullanılmasını sağlıyor ve [operasyonel] ihtiyaçlara göre doğru ve yüksek kaliteli istihbarat malzemesi geliştirerek çalışıyor.”
Açıklamada üst düzey bir istihbarat yetkilisinin Habsora sayesinde hassas saldırılar için hedefler yaratılırken “düşmana büyük, muharip olmayanlara ise minimum zarar verildiğini” söylediği aktarılıyor. Hamas ajanları nerede saklanırlarsa saklansınlar dokunulmaz değiller.”
İstihbarat kaynaklarına göre Habsora, diğer şeylerin yanı sıra, Hamas ya da İslami Cihad ajanı olduğundan şüphelenilen kişilerin yaşadığı özel konutlara saldırmak için otomatik öneriler üretiyor. İsrail daha sonra bu evleri ağır bombardımana tutarak geniş çaplı suikast operasyonları gerçekleştiriyor.
Kaynaklardan biri Habsora’nın “on binlerce istihbarat görevlisinin işleyemeyeceği” muazzam miktarda veriyi işlediğini ve gerçek zamanlı olarak bombalama alanları önerdiğini söyledi. Kaynaklara göre Hamas’ın üst düzey yetkililerinin çoğu herhangi bir askeri operasyonun başlamasıyla birlikte yeraltı tünellerine yöneldiği için Habsora gibi bir sistemin kullanılması nispeten daha alt düzeydeki görevlilerin evlerinin bulunmasını ve buralara saldırılmasını mümkün kılıyor.
Eski bir istihbarat subayı Habsora sisteminin orduya “niteliğe değil niceliğe önem verilen” bir “toplu suikast fabrikası” çalıştırma imkanı verdiğini söylüyor. Bir insan gözü “her saldırıdan önce hedeflerin üzerinden geçecek ama onlar üzerinde çok fazla zaman harcamasına gerek yok.” İsrail Gazze’de yaklaşık 30.000 Hamas üyesi olduğunu tahmin ettiğinden ve bunların hepsi ölüm için işaretlendiğinden, potansiyel hedeflerin sayısı muazzamdır.
İsrail ordusu 2019’da hedef üretimini hızlandırmak için yapay zekayı kullanmayı amaçlayan yeni bir merkez kurdu. Eski IDF Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi bu yılın başlarında Ynet’e verdiği derinlemesine bir röportajda “Hedefler İdari Bölümü, yüzlerce subay ve askerden oluşan ve yapay zeka yeteneklerine dayanan bir birimdir” dedi.
Kochavi sözlerine şöyle devam etti: “Bu, yapay zekanın yardımıyla çok sayıda veriyi herhangi bir insandan daha iyi ve daha hızlı işleyen ve bunları saldırı hedeflerine dönüştüren bir makine.” “Sonuç olarak [2021’deki] Duvarların Koruyucusu Operasyonu’nda bu makine devreye girdiği andan itibaren her gün 100 yeni hedef üretti. Görüyorsunuz, geçmişte Gazze’de yılda 50 hedef oluşturduğumuz zamanlar oldu. Burada ise makine bir günde 100 hedef üretti.”
Yeni Hedef İdari Bölümü’nde çalışan kaynaklardan biri +972 ve Local Call’a “Hedefleri otomatik olarak hazırlıyoruz ve bir kontrol listesine göre çalışıyoruz” dedi. “Burası gerçekten bir fabrika gibi. Hızlı çalışıyoruz ve hedefi derinlemesine incelemek için zamanımız yok. Ne kadar çok hedef üretebildiğimize göre değerlendiriliyoruz.”
Hedef bankasından sorumlu üst düzey bir askeri yetkili bu yılın başlarında Jerusalem Post’a yaptığı açıklamada ordunun yapay zeka sistemleri sayesinde ilk kez saldırıdan daha hızlı bir şekilde yeni hedefler üretebildiğini söyledi. Bir başka kaynak da otomatik olarak çok sayıda hedef üretme çabasının Dahiya Doktrini’nin hayata geçirilmesi olduğunu söyledi.
Habsora gibi otomatik sistemler böylece İsrailli istihbaratçıların askeri operasyonlar sırasında olası kayıpları hesaplamak da dahil olmak üzere karar verme süreçlerini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Beş farklı kaynak, özel konutlara yönelik saldırılarda öldürülebilecek sivillerin sayısının İsrail istihbaratı tarafından önceden bilindiğini ve hedef dosyasında “tali hasar” kategorisi altında açıkça göründüğünü doğruladı.
Bu kaynaklara göre, ordunun özel bir konutun içindeki bir hedefe saldırmanın mümkün olup olmadığını belirlediği tali hasar dereceleri vardır. Kaynaklardan biri, “Genel direktif ‘Zayiat 5’ olduğunda, bu beş ya da daha az sivili öldürecek tüm hedefleri vurmaya yetkili olduğumuz anlamına gelir – beş ya da daha az olan tüm hedef dosyaları üzerinde hareket edebiliriz” dedi.
Daha önceki operasyonlarda hedeflerin vurulmasına katılan bir güvenlik yetkilisi ise “Geçmişte Hamas’ın alt düzey üyelerinin evlerini bombalamak için düzenli olarak işaretlemiyorduk” dedi. “Benim zamanımda, üzerinde çalıştığım ev Tali Hasar 5 olarak işaretlenmişse, her zaman [saldırı için] onaylanmazdı.” Böyle bir onayın ancak evde üst düzey bir Hamas komutanının yaşadığı biliniyorsa alındığını söyledi.
“Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “Anladığım kadarıyla bugün [rütbesi ne olursa olsun herhangi bir Hamas askeri görevlisinin] tüm evlerini işaretleyebiliyorlar. “Bu çok fazla ev demek. Gerçekten hiçbir önemi olmayan Hamas üyeleri Gazze’deki evlerde yaşıyor. Bu yüzden evleri işaretleyip bombalıyorlar ve evdeki herkesi öldürüyorlar.”
Aile evlerini bombalamaya yönelik ortak bir politika
22 Ekim’de İsrail Hava Kuvvetleri Filistinli gazeteci Ahmed Alnaouq’un Deir al-Balah kentindeki evini bombaladı. Ahmed benim yakın arkadaşım ve meslektaşım; dört yıl önce Gazze’den Filistinlilerin sesini İsrail kamuoyuna duyurmak amacıyla “Duvarın Ötesi” adlı İbranice bir Facebook sayfası kurmuştuk.
İsrail’in 22 Ekim’deki saldırısı Ahmed’in tüm ailesinin üzerine beton bloklar yıkarak babasını, erkek kardeşlerini, kız kardeşlerini ve bebekler de dahil olmak üzere tüm çocuklarını öldürdü. Sadece 12 yaşındaki yeğeni Malak hayatta kaldı ve vücudu yanıklarla kaplı kritik bir durumda kaldı. Birkaç gün sonra Malak öldü.
Ahmed’in ailesinin toplam yirmi bir üyesi öldürüldü ve evlerinin altına gömüldü. Bunların hiçbiri militan değildi. En küçüğü 2 yaşındaydı; en büyüğü olan babası ise 75 yaşındaydı. Şu anda İngiltere’de yaşayan Ahmed, tüm ailesi içinde artık tek başına.
Ahmed’in aile WhatsApp grubu “Birlikte Daha İyiyiz” başlığını taşıyor. Burada görünen son mesaj, ailesini kaybettiği gece yarısından biraz sonra kendisi tarafından gönderilmiş. “Biri bana her şeyin yolunda olduğunu haber versin” diye yazmış. Kimse cevap vermemiş. Uykuya dalmış ama sabahın dördünde panik içinde uyanmış. Terden sırılsıklam olmuş bir halde telefonunu tekrar kontrol etmiş. Sessizlik. Sonra bir arkadaşından korkunç haberleri içeren bir mesaj aldı.
Ahmed’in durumu bugünlerde Gazze’de sıkça rastlanan bir durum. Gazze’deki hastanelerin başhekimleri basına verdikleri röportajlarda aynı tanımlamayı yineliyor: Aileler hastanelere cesetlerin peş peşe gelmesiyle giriyor; bir çocuğun ardından babası, onun ardından da dedesi geliyor. Cesetlerin hepsi toprak ve kanla kaplı.
Eski İsrail istihbarat subaylarına göre, özel bir konutun bombalandığı pek çok vakada amaç “Hamas ya da Cihad ajanlarına suikast düzenlemek” ve bu hedefler ajan eve girdiğinde vuruluyor. İstihbarat araştırmacıları operatörün aile üyelerinin ya da komşularının da saldırıda ölüp ölmeyeceğini ve kaç kişinin ölebileceğini nasıl hesaplayacaklarını biliyorlar. Kaynakların her biri bunların özel evler olduğunu ve çoğu durumda hiçbir askeri faaliyetin yürütülmediğini söyledi.
+972 ve Local Call, mevcut savaşta özel konutlara düzenlenen hava saldırılarında gerçekten ölen ya da yaralanan askeri görevlilerin sayısına ilişkin verilere sahip değil, ancak çoğu durumda hiçbirinin Hamas ya da İslami Cihad’a mensup askeri ya da siyasi görevliler olmadığına dair çok sayıda kanıt var.
İsrail Hava Kuvvetleri 10 Ekim’de Gazze’nin Şeyh Radvan mahallesinde bir apartmanı bombalayarak çoğu kadın ve çocuk 40 kişinin ölümüne neden oldu. Saldırının ardından çekilen şok edici videolardan birinde insanlar çığlık atarken, evin yıkıntıları arasından çıkarılmış bir oyuncak bebeğe benzeyen bir şeyi tutarken ve elden ele dolaştırırken görülüyor. Kamera yakınlaştırıldığında bunun bir bebek değil, bir bebek cesedi olduğu görülüyor.
Ev sakinlerinden biri saldırıda ailesinden 19 kişinin öldüğünü söyledi. Hayatta kalan bir başka kişi ise Facebook’ta enkazda sadece oğlunun omzunu bulduğunu yazdı. Af Örgütü saldırıyı araştırdı ve binanın üst katlarından birinde bir Hamas üyesinin yaşadığını ancak saldırı sırasında orada bulunmadığını tespit etti.
Hamas ya da İslami Cihad mensuplarının yaşadığı varsayılan aile evlerinin bombalanması muhtemelen 2014 yılındaki Koruyucu Hat Operasyonu sırasında daha kararlı bir IDF politikası haline geldi. O dönemde 606 Filistinli – 51 gün süren çatışmalar sırasında ölen sivillerin yaklaşık dörtte biri – evleri bombalanan ailelerin üyeleriydi. Bir BM raporu 2015 yılında bunu hem potansiyel bir savaş suçu hem de “tüm ailelerin ölümüne yol açan” “yeni bir eylem modeli” olarak tanımladı.
2014 yılında İsrail’in ailelerin evlerini bombalaması sonucu 93 bebek ölmüştü ve bunların 13’ü 1 yaşın altındaydı. Gazze Sağlık Bakanlığı tarafından 26 Ekim’de yayınlanan ve kurbanların yaşlarını içeren ayrıntılı bir kimlik listesine göre, bir ay önce Gazze’de 1 yaş ve altında 286 bebeğin öldürüldüğü tespit edilmişti. Bu sayı o tarihten bu yana muhtemelen ikiye ya da üçe katlandı.
Bununla birlikte, birçok durumda ve özellikle Gazze’ye yönelik mevcut saldırılar sırasında, İsrail ordusu bilinen veya açık bir askeri hedef olmasa bile özel konutları vuran saldırılar gerçekleştirdi. Örneğin Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre 29 Kasım’a kadar İsrail Gazze’de 50 Filistinli gazeteciyi öldürdü, bunlardan bazıları aileleriyle birlikte evlerindeydi.
İngiltere doğumlu Gazzeli bir gazeteci olan 31 yaşındaki Roshdi Sarraj, Gazze’de “Ain Media” adında bir medya kuruluşu kurdu. 22 Ekim’de İsrail’in attığı bir bomba ailesinin uyuduğu eve isabet etti ve hayatını kaybetti. Gazeteci Salam Mema da benzer şekilde bombalanan evinin yıkıntıları altında can verdi; üç küçük çocuğundan 7 yaşındaki Hadi öldü, 3 yaşındaki Şam ise henüz enkaz altında bulunamadı. Duaa Sharaf ve Salma Makhaimer adlı diğer iki gazeteci de çocuklarıyla birlikte evlerinde öldürüldü.
İsrailli analistler bu tür orantısız hava saldırılarının askeri etkinliğinin sınırlı olduğunu kabul etmişlerdir. Gazze’deki bombardımanların başlamasından iki hafta sonra (ve kara harekatından önce) – Gazze Şeridi’nde 1.903 çocuk, yaklaşık 1.000 kadın ve 187 yaşlı erkeğin cesedi sayıldıktan sonra – İsrailli yorumcu Avi Issacharoff bir tweet attı: “Duyması ne kadar zor olsa da, çatışmaların 14. gününde Hamas’ın askeri kolunun önemli ölçüde zarar görmediği görülüyor. Askeri liderliğe verilen en önemli zarar Hamas komutanı Ayman Nofal’ın öldürülmesidir.”
İsrail ayrıca çok sayıda askeri hedefe de saldırdı: silahlı Hamas mensupları, roket fırlatma mevzileri, keskin nişancılar, tanksavar birlikleri, askeri karargahlar, üsler, gözlem noktaları ve daha fazlası. Kara harekatının başlangıcından bu yana, karadaki İsrail birliklerine destek sağlamak için hava bombardımanı ve ağır topçu ateşi kullanıldı. Uluslararası hukuk uzmanları, saldırıların orantılılık ilkesine uygun olduğu sürece bu hedeflerin meşru olduğunu söylüyor.
Aynı zamanda, şimdi hayal etmek zor olsa da, bir tonluk bir bombanın bir Hamas ajanını öldürmeyi hedeflerken “tali hasar” olarak bütün bir aileyi öldürmesi fikri İsrail toplumunun geniş kesimleri tarafından her zaman bu kadar kolay kabul görmüyordu. Örneğin 2002 yılında İsrail Hava Kuvvetleri, Hamas’ın askeri kanadı El Kassam Tugayları’nın o dönemki lideri Salah Mustafa Muhammed Şehade’nin evini bombaladı. Bomba onu, eşi Eman’ı, 14 yaşındaki kızı Leyla’yı ve aralarında 11 çocuğun da bulunduğu 14 sivili öldürdü. Cinayet hem İsrail’de hem de dünyada infial yarattı ve İsrail savaş suçu işlemekle suçlandı.
Bu eleştiriler, İsrail ordusunun 2003 yılında, aralarında El Kassam Tugayları’nın ele geçirilemeyen lideri Muhammed Deif’in de bulunduğu üst düzey Hamas yetkililerinin Gazze’de bir konutta gerçekleştirdikleri toplantıya, onları öldürecek kadar güçlü olmayacağı endişesine rağmen, daha küçük, çeyrek tonluk bir bomba atma kararı almasına yol açtı. Deneyimli İsrailli gazeteci Shlomi Eldar “Hamas’ı Tanımak” adlı kitabında nispeten küçük bir bomba kullanma kararının Shehade emsalinden ve bir tonluk bir bombanın binadaki sivilleri de öldüreceği korkusundan kaynaklandığını yazdı. Saldırı başarısız oldu ve üst düzey askeri kanat yetkilileri olay yerinden kaçtı.
Aralık 2008’de, İsrail’in Gazze’de iktidarı ele geçirdikten sonra Hamas’a karşı yürüttüğü ilk büyük savaşta, o sırada IDF Güney Komutanlığı’nın başında bulunan Yoav Gallant, İsrail’in ilk kez üst düzey Hamas yetkililerinin “aile evlerini vurduğunu”, amaçlarının ailelerine zarar vermek değil, onları yok etmek olduğunu söyledi. Gallant evlerin, Hamas’ın evin içinde askeri faaliyette bulunduğunun anlaşılması üzerine ailelerin “çatıya vurularak” ve telefonla aranarak uyarılmasının ardından vurulduğunu vurguladı.
İsrail’in sistematik olarak ailelerin evlerini havadan vurmaya başladığı 2014’teki Koruyucu Hat’tan sonra, B’Tselem gibi insan hakları grupları bu saldırılardan kurtulan Filistinlilerin tanıklıklarını topladı. Hayatta kalanlar evlerin üzerlerine çöktüğünü, cam kırıklarının içeridekilerin vücutlarını kestiğini, enkazın “kan koktuğunu” ve insanların diri diri gömüldüğünü söyledi.
İsrail Savunma Bakanı Gallant 7 Ekim’den sonra “İnsan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz” demişti.
Bu yazı, ilk olarak 30 Kasım 2023 tarihinde +972 Magazine’de Yuval Abraham imzasıyla yayımlanmıştır. Türkçeleştirdiğimiz versiyonda editöryal kimi değişikliklere gidilmiştir.