Gazete Yolculuk Çeviri Kolektifi
Marx ve Engels, ne yazık ki birincisini ikincisinden daha fazla gözlemleme fırsatına sahip olmaları gibi çok basit bir nedenle, kapitalizme dair devrim hakkında yazdıklarından çok daha fazlasını yazdılar. Onlar o zamanlar popüler olan, bir devrimcinin rolünün kitlelerin izleyeceği planın ana hatlarını belirtmek olduğu fikrine karşı çıktılar. Devrimler hakkında yazdıklarında ise, bunu öncelikle fiilen gerçekleşenleri desteklemek ve onlardan öğrenmek için yaptılar.
Sadece dört gün sürdükten sonra vahşice bastırılan Parisli işçilerin Haziran Günleri ayaklanması, Marx ve Engels’in yakından takip edebildiği ilk işçi sınıfı devrimiydi. Haziran Günleri onlara bir işçi devriminin daha önce deneyimledikleri herhangi bir devrimden ne kadar farklı olacağını, kapitalist sınıftaki ilericilerin bile onu durdurmak için ne kadar ileri gidebileceklerini ve savunmak için savaştıkları toplumun gerçek doğasını gösterdi.
1848: devrimler yılı
1848’in başında, Avrupa kıtasında bir dizi devrim patlak verdiğinde, Karl Marx ve Friedrich Engels bugün Komünist Manifesto adıyla yayınlanan en ünlü kitaplarını yazmayı yeni bitirmişlerdi. 1848 devrimleri komünist devrimler değildi, eski Avrupa otokrasilerine karşı liberal reformlar sağlama amacıyla yapılan devrimlerdi.
Buna rağmen Marx ve Engels, kendilerini Köln’deki demokratik mücadelenin en solunda konumlandırarak devrimci hareketin içine attılar. 1 Haziran 1848’de, Marx’ın editörlüğünde, ‘demokrasi birliği’ alt başlıklı Neue Rheinische Zeitung adlı bir gazete çıkardılar.
Marx ve Engels, burjuva (ya da kapitalist) sınıfı ne kadar çok kazanım elde ederse, işçi sınıfının anti-kapitalist mücadelesi için o kadar çok koşulun yaratılacağını anladılar. Bununla birlikte, bu sınıf gerilimlerinin ne kadar çabuk yüzeye çıkacağını kestiremediler.
Paris: devrimci şehir
Burjuvazi ile işçiler arasındaki gerilimin en yoğun olduğu yer Paris’ti. Şubat 1848’de şehirdeki bir devrim, son Fransız kralını devirdi ve onun yerine İkinci Fransız Cumhuriyeti’ni getirdi. Yeni hükümetteki çoğunluk, büyük 1789 Fransız Devrimi’nin özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilan eden ve üç renkli bayrağında dalgalanan sloganlarını ve sembollerini geri getirmekle yetindi.
Ancak 1830’lar ve 1840’lar boyunca, şehirdeki işçi sınıfının büyümesiyle sosyalist ve komünist fikir ve örgütler çoğalmıştı. Bu gruplar, 1789 mirasının ötesine geçmek anlamına gelecek olan işçi sınıfının kurtuluşunu sağlamakla ilgileniyorlardı. 1848’de Fransa, yüksek işsizlikle birlikte ekonomik bir buhranın ortasındaydı. Şubat devriminde, silahlı işçiler, işçi sınıfının refahını garanti altına almak için yeni hükümetten ‘çalışma hakkı’ taahhüdüne bağlı kalmasını talep ettiler.
Bu sadece gönülsüzce kabul edildi. Hükümet, işsizler için ulusal atölyeler kurdu, ancak bunlar, Paris’in işsiz kalifiye zanaatkarların kızdığı, bayağı, monoton, düzensiz ve düşük ücretli işler sunuyordu.
22 Haziran’da hükümet, bu atölyelere kaydolan işçilere bunun yerine ya orduya yazılmak zorunda kalacaklarını ya da başka bir yerde çalışmak üzere Paris’ten sınır dışı edileceklerini söyleyerek ulusal atölyelere son verdi.
O akşam işçiler barikatlar kurmaya başladı. Haziran Günleri ayaklanması başlamıştı.
Destek
Ayaklanma haberini aldıkları andan itibaren, Marx ve Engels devrimcileri desteklediler. Bu o dönemde alınabilecek olağanüstü bir pozisyondu; önceki devrim dalgasının aksine, Haziran ayaklanmasının neredeyse önde gelen hiç savunucusu yoktu. Onların bu duruşlarının bir sonucu olarak, Neue Rheinische Zeitung kalan tüm hissedarlarını kaybetti.
Ertesi yıl karşı-devrim güç kazanırken yayın kapandığında, Marx meydan okurcasına son baskıyı tamamen kırmızı mürekkeple bastırdı. Bu kırmızı sözler, Haziran ayaklanmasının “gazetelerinin ruhu” olduğunu ilan ediyordu.
Çirkin devrim
Marx ve Engels, Paris’te olup bitenler hakkında Fransa’da bulunan iki gazetecisinden bilgi alabiliyorlardı: Fransız Ulusal Meclisi’nde stenograf olarak çalışan Sebastian Seiler ve yaralı devrimcileri tedavi eden ve onlardan duyduklarını kendilerine aktaran doktor Hermann Ewerbeck.
Komünist Manifesto’da, Marx ve Engels şöyle yazmışlardı: “Mevcut toplumumuzun en alt tabakası olan proletarya, resmi toplumun tüm üst tabakaları havaya uçurulmadan kıpırdayamaz, ayağa kalkamaz.”
Onlar işçi sınıfı devriminin nasıl eski toplumdan tamamen kopmayı gerektirdiğini açıklıyorlardı. Bunun doğruluğu, Ewerbeck’in onlara söylediği gibi, Şubat devrimine kıyasla çok sessiz geçen Haziran Günleri deneyimiyle doğrulandı: Haziran’daki barikat savaşçıları 1789 hakkında şarkılar söylemiyorlardı.
Marx bu yüzden, toplumdaki sınıf ayrımlarının reddedildiği, evrenselci kardeşlik retoriği tarafından gizlenen Şubat devrimini ‘güzel’ devrim olarak nitelendirmişti. Buna karşılık Haziran, “çirkin devrim, iğrenç devrim”di çünkü bu sınıf ayrımlarını korkunç bir şekilde görünür kılıyordu. Yeni Fransız hükümeti işçilerle barikatlarda savaşa girdi: orduyu göreve çağırdı.
Cezayir’in Fransız sömürge genel valisi General Eugène Cavaignac, silahlı kuvvetlerin başına getirildi. Engels, Cavaignac’ın Parisli işçilere asi sömürge tebaası gibi yaklaştığını ifade ediyordu. Savaşçı -sivil ayrımı yapılmadı. Cavaignac, yoğun nüfuslu işçi sınıfı mahallelerine top ve mermilerin ateşlenmesini emretti.
Dönüm noktası
Marx ve Engels, Haziran Günlerinin 1848 devrimlerinde bir dönüm noktası olduğunu saptadı. Artan işçi sınıfı bilinci, burjuvazinin gerçek önceliklerini açığa çıkardı: işçilere bir şey teslim etmektense kendi demokratik kazanımlarından vazgeçmeyi tercih
ettiğini. Ayaklanmanın ikinci gününde hükümet kendini feshetti ve Fransa’daki diktatörlük gücünü Cezayir genel valisine devretti.
Haziran ayaklanmasından sonra ‘Yaşasın demokratik ve sosyal cumhuriyet’ demek yasa dışıydı . Üç yıl sonra, Louis-Napoléon Bonaparte (ünlü Fransız İmparatorunun yeğeni) diktatörlük gücünü ele geçirdi ve kendisini imparator ilan ederek Cumhuriyet’i tamamen sona erdirdi.
Haziran ayaklanması, Marx ve Engels’e, burjuvazinin artık birkaç kuşak önceki devrimci güç olmadığını gösterdi. İşçi sınıfı devrimleri çağı başlamıştı.
Şiddet ve karşı devrim
Marx ve Engels, Haziran isyancılarına karşı uygulanan şiddetin boyutunu vurguladılar. Devrim korkmuş bir burjuvazinin iktidarını korumak için ne kadar ileri gidebileceğini ortaya çıkardı.
Şiddet, onların korkuları için orantılı bir rehberdi. 1871’de, işçi sınıfı mensubu Parisliler iktidarı ele geçirip şehri 72 gün boyunca Paris Komünü olarak yönettiklerinde, Fransız hükümeti (şimdiki Üçüncü Cumhuriyet), işçileri Haziran Günlerine benzeyen şekillerde katletti, ancak bu, çok daha büyük bir ölçekte ‘kanlı hafta’ olarak hatırlanacak olan yedi günlük bir dönemde gerçekleşti.
Marx ve Engels’in Cumhuriyet’in ve ardından popülist Louis-Napoléon’un kent yoksullarının en atomize ve gaddarlaşmış kesimlerinden toplanan askeri ve paramiliter güçleri kullanma biçimine ilişkin açıklamalarının, yirminci yüzyıldaki faşizm analizlerinin habercisi olduğu görüldü.
1919’da, başarısız bir işçi ayaklanmasının ardından, devrimci Rosa Luxemburg son makalesini , proto-faşist Freikorps tarafından öldürülmesinden saatler önce yazdı. Buna ‘Düzen Berlin’de hüküm sürüyor’ adını verdi. O, bununla Marx’ın Haziran Günleri’nde Fransız hükümetinin diğer baskıcı rejimler gibi ‘düzen’ adına katliamlar yaptığını hatırlatan makalesine gönderme yapıyordu.
Bu sadece kısmen hicivsel bir noktaydı. Marx ve daha sonra Luxemburg da, burjuva toplumsal düzeninin temel olarak şiddet ve boyun eğdirmeye dayalı olduğuna işaret ediyorlardı. Bu yüzden hayatlarını onu yıkmaya adadılar.
Bu yazı ilk olarak 26 Haziran 2023 tarihinde mronline.org sitesinde yayımlanmıştır. Yazının orijinalini okumak için tıklayın.