Yolculuk Çeviri – Esma Görmez
Bangladeş’te devrimci dalganın bir hafta önce Şeyh Hasina’yı süpürüp götürmesinden bu yana, öğrencilerin önderlik ettiği kitle hareketi devam ediyor. Komiteler ülke çapında -özellikle de öğrenciler arasında- genişliyor. Öğrenciler, birçok yerde devletin kurumlarını yerinde etti, devre dışı bıraktı. Egemen sınıf ise havada asılı bir halde; bir tür ikili iktidar söz konusu. Ancak devrim şimdi yeni tehlikelerle karşı karşıya – sadece görevden alınan Awami League’in devam eden komploları değil, aynı zamanda gidişatın yönüne ilişkin de bir kafa karışıklığı hali var.
Geçtiğimiz pazartesi Hasina’nın, kendi rejiminin tepesindeki yetkililer tarafından istifaya zorlandığı açıktı. Son ana kadar gitmeyi reddetti. Onu istifaya zorlayan ordu generallerinin baskısıydı. Egemen sınıf, iktidarlarını yalnızca güç kullanarak sürdüremeyeceklerini açıkça görebiliyordu. Geri adım atmak ve liderlerini feda etmek zorunda kaldılar.
Halihazırda sokaklara dökülmüş kitleler ise Hasina’nın gidişiyle beraber parlamentonun feshedilmesini talep etti ve öyle de oldu. Ordu müzakere masasına oturmak zorunda bırakıldı.
Öğrenci örgütleri, ordunun üst düzey komuta kademesi tarafından ‘geçiş hükümetinin’ oluşumunu tartışmak için Salı günü Bangabhaban’a (Başkanlık Sarayı) davet edildi. Gece yarısından hemen sonra bir anlaşmaya vardıklarını duyurdular. Ana öğrenci komiteleri, Dr. Muhammed Yunus liderliğinde yeni bir ‘geçici hükümete’ destek vermeyi kabul etti.
Açıkça söyleyelim: Bu büyük bir hataydı; tüm kamuoyuna bu hükümete kesinlikle güvenmediğimizi ilan ediyoruz!
Öğrenciler muazzam bir cesaret gösterdiler ancak öncüler arasında devrimin nasıl konsolide edileceğine dair bir belirsizlik var. Öğrenciler ‘1 maddelik programlarını’ başardılar: yani Hasina’nın gitmesi gerektiğini. Ama sırada ne var?
Hasina rejiminin çöküşü, polis baskısının sona ermesi, bu önemli demokratik zaferlerin hepsi sokakta kazanıldı. Dr. Yunus ise bu konuda hiçbir rol oynamadı. Bu hükümet, Hasina’nın hizibi hariç, egemen sınıftan gelenlerle oluşmuş gerici bir hükümettir.
Bununla birlikte, öğrenci ve emekçi kitlelerle hiçbir ortak menfaatleri de yoktur. Onlar ‘düzen’ için, devrimci hareketliliğin sona ermesi için, gözden düşmüş kapitalist devletin ‘meşruiyetini’ yeniden kazanmaya çalışacak ve böylece Bangladeş’e hakim olan vurguncuların; kitleleri sömürmeye devam etmesinin koşullarını yeniden tesis etmeye çabalayacaklardır.
Yapacakları liberal, demokratik reformlar ne olursa olsun, sokaktaki kitlelerin baskısıyla gerçekleşecek ve bu, onların ‘akıllıca’ pazarlıklarını değil, ordunun kendisini devrimci kitlelerin baskısı altında hissetmesinden kaynaklanacaktır.
Ancak teknokratlardan ve kapitalistlerden oluşan bu hükümetin kitlelerin hareketine yer vermeyeceği açıktır. Birkaç yeni yüzle ve cilayla da olsa, iktidarı bir kez daha eski kapitalist devletin elinde konsolide etmeye çalışacaklarını şimdiden açıkça ortaya koydular. Ama arkalarında generaller, yargıçlar ve polis şefleri, karşı-devrimci bir darbe indirmek için daha iyi bir fırsat kollayacaklardır.
Devrim henüz tamamlanmamıştır. Ya ileri gitmeli ya da geri çekilmelidir. Sadece eski kapitalist devleti tamamen parçalayarak ilerleyebilir! Sadece komiteleri genişleterek, işçileri birleştirerek, bu komiteleri ulusal ölçekte birbirine bağlayarak ve eski devleti tasfiye etmek için iktidarı kendi ellerine alarak devrim tamamlanabilir. Bunun başka bir yolu yoktur.
Dr. Yunus’un hükümetine güven olmaz!
Her ne kadar generaller geçen hafta devrimci kitlelerin nefesi enselerindeyken pazarlık yapacak durumda olmasalardı da, Dr. Yunus yine de birlikte çalışabilecekleri bir adam. Onun referansları bunu açıkça ortaya koyuyor. Kim o? Yoksullar için mikro krediler konusundaki çalışmaları nedeniyle şüpheli bir ‘hayırsever’ ününe sahip. Bir zamanlar övgüyle bahsedilen bu ‘mikro krediler’ kitleleri yoksulluktan kurtarmak şöyle dursun, borçlanma ve intiharlarla eş anlamlı hale geldi. Belki de daha önemlisi, Dr. Yunus’un Hasina tarafından siyasi bir muhalif olarak zulüm görmüş olması ve bu durumun ona özellikle orta sınıf bir tabaka arasında belli bir miktarda siyasi itibar kazandırmış olmasıdır.
Ama gerçeği söylemek zorundayız: Bu adam bir bankacı. Batı emperyalizmi tarafından yıllarca el üstünde tutuldu ve bu sebeple Nobel Ödülü ile onurlandırıldı. O, son 16 yıldır iktidarda olan aynı egemen sınıfın bir parçası, sadece iktidardan dışlanmış bir fraksiyonun üyesi. Kapitalist sisteminde bir savunucusu ancak Hindistan rejiminden çok ABD emperyalizmine yakın. Batılı emperyalistler hükümetin başına bu ismin seçilmesinden çok memnun!
Bu hükümetin, kapitalist kuruluştan geldiğine dair kanıt için kabinesinden daha uzağa bakmamıza gerek yok. Kabinede iki bankacı (Dr. Yunus’un kendisi de dahil olursa üç), eski bir Başsavcı ve Başsavcı Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, ayrıca yöneticiler, CEO’lar, Yüksek Mahkeme avukatları, eski büyükelçiler, yüksek komiserler vb. bulunmaktadır. Hepsi de kapitalist sınıftan geliyor ve hepsi de çeşitli kapitalist hükümetlere – Awami League’inkilere değilse bile BNP’ninkilere – hizmet etmiş.
Bu kapitalist bakanların yanı sıra, hareketten gelen sadece iki öğrenci koordinatörümüz var: Nahid Islam ve Asif Mahmud. Onlara son derece önemsiz bakanlık görevleri verildi. Bu kapitalist hükümetin rehineleri olarak üstlendikleri rol, açık bir şekilde bu hükümete hak etmediği bir meşruiyet görüntüsü vermektir.
Perşembe günü yemin eden bu hükümetin ilk adımları, daha şimdiden gideceği yönü göstermektedir. Kitlelerin talep ettiği gibi eski rejimin katillerini adalet önüne çıkarmak bir yana, yeni İçişleri Danışmanı emekli Tuğgeneral Sakhawat Hossain, Awami League’e zeytin dalı uzattı.
Partinin yasaklanmayacağını ve yeni seçimlere katılabileceğinin garantisini verdi, hatta partiyi övdü (“Awami League bizim gururumuzdur”) ve Şeyh Hasina’nın ülkeye özgürce dönmesine izin vereceğini belirtti.
Bu ‘uzlaşma’ hükümetinden daha fazlasını bekleyebiliriz. Bu arada aynı Tuğgeneral, devrim sırasında kitlelerin kendilerini savunmak için ele geçirdikleri tüm ruhsatsız ateşli silahları toplatmayı birinci öncelik haline getirdi. Yani, nefret edilen polisin Bangladeş’te bir kez daha şiddet tekeline sahip olmasını sağlamaya çalışıyor.
Bu hükümetin bir sonraki hamlesine ilişkin bir tahminde bulunacağız. Şu anda herkes (polis şefleri dahil!) öğrencileri överken, devletin otoritesini yeniden tesis etmenin bir sonraki adımı öğrencileri komitelerini dağıtmaya ve evlerine dönmeye ikna etmek olmalı. Ne de olsa devrimi kazandınız, işiniz bitti diyeceklerdir.
Bu hükümetin efsunlu şarkılarına karşı uyarıyoruz: Niyeti devrimi etkisiz hale getirmektir! Eğer bu uyarıya şimdi inanmıyorsanız, bu sözleri hatırlamanızı rica ediyoruz. Bu hükümete güvenmeyin! Devrimci kitleler kendilerine ve yalnızca kendilerine güvenmelidir!
Eylem komiteleri yol gösteriyor!
Şu anda Bangladeş’te ikili iktidara benzer bir durum var. Hasina’nın düşüşünden bu yana, Avami Birliği’nin seçilmiş yetkilileriyle dolu kapitalist devlet, fiilen havada asılı kaldı.
Hasina’nın düşmesinden bu yana nefret edilen polis, ülke çapında greve gitti ve sadece iki gün önce işe döndü. Bunun nedenini anlamak zor değil. Resmi rakamlara göre, ayaklanma sırasında çoğunluğu polis tarafından olmak üzere 450’den fazla insan öldürüldü. Katliama karşı mücadele eden kitleler, ülkedeki 600 polis karakolundan 450’sini ateşe verdi. Polis şimdi devrimci kitlelerin misilleme yapmasından korkuyor.
Sadece ordunun koruması altında ve geçici hükümetin coşkulu güvenceleri ile bazı polis karakolları yeniden açılmaya cesaret etti. Bu, Dr. Yunus hükümetinin ‘normalliği’ yeniden sağlama girişiminde, kapitalist devletin şiddet tekelini korumak ve meşruiyetini yeniden tesis etmek için attığı bir diğer önemli adımdır.
Ancak birçok alanda devletin işlevlerini yerinden eden bir başka güç daha var: Öğrenci komiteleri ve devrimci kitleler. Awami Birliği ve karşı devrim, Hasina’nın ayrılmasından sonra ülkenin kaosa sürüklenmesini istedi. Gerçekten de, ülkeyi o yöne doğru itmeye çalıştı. Ancak kaosa sürüklenmek yerine, komiteler ülkenin birçok yerinde polis işlevlerini devraldı, düzeni hızla sağladı ve siyaseti yönlendirdi.
Kalanlar ise sokakları temizlemeye başladı. Devlet varlıklarının eski yetkililer tarafından yağmalanmasını önlemek için yeni komiteler kuruldu; komite üyeleri ise işleyişlerine yardımcı olmak ve yolsuzluğun kökünü kazımak için hastaneleri ziyaret etti.
Öğrenci komiteleri, devlet yolsuzluklarını bildirmek için bir sistem bile kurdular ve bu tür vakaların altı saat içinde ele alınacağını öne sürdüler – yani yolsuzluğun ana kaynakları arasında yer alan eski mahkemeler ve polis değil, öğrenciler tarafından ele alınacak!
Bu geçici oluşumlar, eski yönetici zümrenin panik yaratma çabalarını da içeren karşı-devrimci manevralarının, birçoğunu şimdiden kontrol altına almıştır. Hasina’nın düşüşünden hemen sonra, kapitalist medya, eski yetkililer – ve onların arkasındaki Hint gizli servislerinin sinsi entrikaları – toplumsal şiddet korkusunu körüklemeye çalışıyorlar. Bu söylentilerin çoğu çarpıtmalara ya da düpedüz uydurmalara dayanıyor. Örneğin devrimci ayaklanmanın merkezindeki Sylhet kentinde, Hindu Budist Hıristiyan Birlik Konseyi’nin bir üyesi, son bir hafta içinde evleri saldırıya uğrayan tüm Hinduların aslında Awami Ligi liderleri olduğunu doğruladı! Tamamen ‘siyasi’ olan bu şiddetin ‘toplumsal’ hiçbir yanı yoktur, ancak bu durum eski yönetici zümrenin bu tür iddiaları yaymasını engellememiştir.
Bununla birlikte, kitleler bu söylentiler karşısında tekrar harekete geçti. Ülke genelinde mezhepsel şiddete karşı savunma komiteleri kuruldu ve karşı-devrimci unsurların dini nefreti körüklemesi engellendi. Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda Kıpti Hristiyanların namaz sırasında Müslümanları koruduğu Arap Baharı’nı anımsatan güçlü sahnelerde, geçen hafta medreselerden (İslami okullar) öğrencilerin Hindu tapınaklarını korumak için nöbet tuttuğu görüldü. Belki de en önemlisi, siyasi kaosun ortasında kitlelerin zararına spekülasyon yaparak fiyatları yükselten vurgunculara karşı harekete geçmek için -‘öğrenci-halk komiteleri’ olarak adlandırılan- daha geniş komiteler kurulmasıydı.
İleriye giden yol budur! Bugün Bangladeş’te iki güç yan yana durmaktadır. Bir yanda, başında Dr. Yunus’un bulunduğu eski kapitalist devlet. Diğer yanda ise alternatif, devrimci bir iktidarın filizlenmesini temsil eden komiteler. Böyle bir durum sonsuza kadar var olamaz.
Ya kapitalist sınıf zafer kazanacak ve devletin üstünlüğünü yeniden tesis edecek ya da komiteler iktidarı ele geçirecek ve bu süreçte eski devleti parçalayacaktır. Ancak böylesine güçlü bir aygıtı parçalamak için komiteler, toplumdaki tek tutarlı devrimci sınıf olan işçi sınıfının tamamını kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Dahası, ulusal düzeyde tam demokrasi ve delegelerin geri çağrılabilirliği temelinde birleştirilmelidirler.
İlk adım, ulusal bir öğrenci ve halk komiteleri kongresi çağrısı olmalıdır!
Öğrencilerin en devrimci kanadı bu amaçla örgütlenmelidir. Bu, devrimin tamamlanması için bir program etrafında bir partinin, devrimci bir komünist partinin örgütlenmesi anlamına gelmektedir. Devrimci bir parti inşa edin! Bu Devrimci Komünist Enternasyonal’in çabaladığı şeydir ve devrimci öğrenci gençliği bu görevde bize katılmaya çağırıyoruz.
Demokrasi ve komünizm
Komiteler devrimci kitlelerin muazzam yeteneklerini şimdiden gösterdi. Kitlelerin, eski bürokratik kapitalist devlet olmadan da toplumun işleyişini üstlenebileceklerini pratikte kanıtladılar. Devrimin kazanımlarını pekiştiren ve pratikte uygulayanlar yalnızca onlar.
Şimdi işler nereye gidiyor? Her şey güçler dengesine bağlı. Ordu zamanını beklemek zorunda ve karşı devrimci tasarımlarını yakın zamanda hayata geçiremez. Sokaklardaki kitlelerin baskısı hala çok büyük. Kitleler, cuma günü Merkez Bankası Başkanını cumartesi günü ise Yüksek Mahkeme Baş Yargıç Obaidul Hasan’ı istifaya zorladı. Dr. Yunus ve diğerlerinin tatlı sözlerine rağmen söyleyebileceğimiz tek şey, Hasina’nın düşüşünün devrimci kitleler ile eski düşmanları arasında bir ‘uzlaşma’ dönemi getirmeyeceğidir. Bangladeş kapitalist demokrasinin uzun ve istikrarlı bir evresine girmek üzere değildir. Aksine, devrimde yeni bir sayfa açılacaktır.
Geçtiğimiz Pazartesi günü kazanılan zaferin öncülüğünü öğrenciler yaptı, bu doğru, ancak diğer gruplar ve sınıflar da harekete geçti ve bu çok önemli bir adımdı. Aslında, milyonlar halinde Dakka’ya akın eden ve hazır giyim bölgelerinde kitlesel olarak greve giden işçi kitlelerinin büyük müdahalesi olmasaydı zafer imkansız olurdu.
Bu gerçeği vurgulamalıyız: işçi sınıfının mücadelesi devrimin ilk zaferleri için belirleyici olmuştur.
Çalışan kitleler arasında, pek çok şehit vermiş olan öğrenci hareketi muazzam bir otoriteye sahiptir. Ancak liderleri bu muazzam otoritenin bir kısmını Dr. Yunus’un kabinesine ödünç verme hatasına düşmüşlerdir. bu balayı dönemi uzun sürmeyecektir. İşçi sınıfı için ‘demokrasi’ soyut bir şey değildir. Aksine, daha iyi ücretler ve koşullar, daha kısa çalışma saatleri ve onurlu bir yaşam kazanmak için bir araçtır. Milyonlarca işçi sokaklarda kazandıkları yeni demokratik özgürlüklerini taleplerini dile getirmek ve kapitalizmin boyunlarına geçirdiği prangayı kaldırmak için kullanacaktır. Daha bu hafta hazır tekstil işçilerinin, Hemayetpur’da protestolarına ve Gazipur’da yol kapatmalarına tanık olduk – her iki durumda da ödenmeyen ücretler söz konusuydu. Sınıf mücadelesi yükseldikçe, yeni hükümet, devleti yeniden harekete geçirebildikleri ölçüde, bir taraf seçmek zorunda kalacak: ya kapitalist kan emicileri, tekstil patronlarını ve çok uluslu şirketleri destekleyecekler ya da işçileri. Hangi tarafı seçecekleri açık: Bu, kapitalist sınıfın başında olduğu bir hükümet. Eğer Hasina rejimi acımasız ve diktatörce bir rejim idiyse -ki öyleydi- bu Hasina’nın kötü bir karakter özelliğinden kaynaklanmıyordu. Bunun nedeni Bangladeş kapitalizminin emekçi kitlelerin aşırı sömürüsü temelleri üzerine oturmasıydı. Bu sistem altındaki toplumsal çelişkiler o kadar keskin ve uzlaşmazdır ki, kapitalist demokrasi rejiminin kaçınılmaz olarak istikrarsız olması gerekir.
Önümüzdeki fırtınalı dönemde, sermayenin temsilcileri, isyan halindeki kitlelere karşı sınıf egemenliklerini yeniden dayatmaya çalışırken, ‘demokrasi’ hakkındaki sözlerine ihanet etmek zorunda kalacaklardır.
Soru şu sorulacaktır: Bir kez daha boyunduruk altına girip devrimin demokratik kazanımlarından vazgeçmek mi, yoksa yalnızca işçi sınıfının egemenliğine dayanabilecek gerçek demokrasiye doğru ilerlemek mi? Bangladeş’teki tüm samimi devrimci öğrencilere yönelttiğimiz meydan okuma budur: Eğer demokrasi, gerçek demokrasi istiyorsanız, bunu bu kapitalist sistem altında kalıcı olarak kazanamazsınız. Sadece sistemi yıkarak, eski devleti parçalayarak, Hasina ve kliğinin haksız kazançlarına el koyarak, ekonomik iktidar kollarını kapitalistlerin elinden alarak gerçek demokrasiyi yaratabiliriz. Bunun da bir adı var: komünizm.
Bu yazı, ilk olarak 13 Ağustos 2024 tarihinde marxist.com’da Ben Curry imzasıyla yayımlanmıştır. Türkçeleştirdiğimiz versiyonda editöryal kimi değişikliklere gidilmiştir. Yazının orijinalini okumak için tıklayınız.