Tuner Tekin
Gün geçmiyor ki bu kadar da olmaz denecek bir şiddet, vahşet olayıyla karşılaşmayalım. Akıl almaz suçlar ve suçlu profiliyle karşı karşıyayız. Ancak bu sonuncusu insanın kanını donduracak, soluksuz bırakacak cinsten bir canavarlık. Sistemin kokuşmuşluğunu, insanlık dışı karakterini, bünyesindeki insanları nasıl bir çürümenin parçası haline getirdiğini gözümüzün içine sokar, midemizi kaldırır mahiyette.
Yenidoğan Çetesi olarak ifade edilen bir grup insan, maddi çıkar elde etmek için bebekleri aç bırakarak öldürmüş. Dün ulaşılan iddianameye göre, söz konusu çete İstanbul’da, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine sebep olmuşlar.
İşin içerisinde özel hastaneler, sahipleri, yöneticileri, baş hekimler, doktorlar, hemşireler, tehdit, şantaj var. Hepimizin gittiği, çocuklarını götürdüğü özel hastanelerin birer para tuzağı olduğunu biliyorduk ancak böylesine gaddarca bir ölüm tuzağı kurulduğunu şimdi öğreniyoruz.
İddianamede ayrıca “bebek hastaların, uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı, bu noktada esas amacın bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu” da yazılmış.
Bu son cümle, konuyu doğru bir zeminde tartışma olanağı verdiği için üzerinde durmayı hak ediyor. “Maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi” amacı sadece Yenidoğan Çetesi’nin değil tüm kapitalist faaliyetin temel itkisi, adeta amentüsüdür.
Bir kapitalist için hastane açmakla silah fabrikası açmak arasında fark yoktur. Hangisi daha fazla kar getirecekse onu tercih eder. Ancak ne iddianamede ne de ana akım medyada yapılan değerlendirmelerde sorumlu olarak kapitalizmden bahsedilmez. Bunu yapmaya yeltenenler, arkaik, aklı eski dönemlerde kalmış düzen/servet düşmanları olarak yaftalanır.
Konu yozlaşmış insanlar, kararmış vicdanlar, ahlaki niteliklerin yitirilmesi ekseninde bir tartışmaya hapsedilir. “Biz ne vakit bu hale geldik” şeklinde kişiler ve kurumların sorumluluğunu merkeze alan yakınmalardan öteye gidilmez. İslamcılar, muhafazakarlar bu tür olayları toplumun dinden uzaklaşmasının sonucu olarak sunarlar. Cezai tedbirler uygulanarak önüne geçilebileceğini iddia ederler.
Kapitalizm bataklığın ta kendisidir
Cezai tedbirlerin, ahlaki ve dini vaazların değişim yaratıcı gücü yok. Süreç üzerinde hakim olan çok daha güçlü bir dinamik var. “İnsan ile insan arasında, çıplak öz çıkardan, katı nakit ödemeden başka bir bağ bırakmayan” o dinamik hedefe konmadan bir adım bile atılamaz.
Kar/para için ruhunu şeytana satmayı meşrulaştıran bu sistem yaşanan bütün kötülüklerin döl yatağıdır.
Sağlık sisteminin piyasalaştırılması özel hastanelerin teşvik edilmesiyle sağlık alanında cehennemin kapıları ardına kadar açılmıştır.
Sermayenin has temsilcisi AKP döneminde neredeyse her mahallede bir özel hastane açılmış, sağlık alanı devasa bir kar elde etme alanına dönüştürülmüştür. Hasta müşteri, hastaneler de kar merkezleri haline getirilmiştir. Bataklığın kendisi gözümüzün önündedir ve tüm pislik oradan üremektedir.
Kapitalizm insani değerlerin yaşamasına izin vermez
Kar elde etme amacının birincil olduğu bir düzende hiçbir insani değer yaşayamaz. Vicdan, merhamet, dürüstlük, sadakat vb. değerlere yer yoktur. Tersine vicdansızlık, acımasızlık, sahtekarlık, yalan, dolan daha fazla kar elde etmenin yolunu açtığı için meşrulaştırılır. Hatta bu niteliklere haiz olanlar en zekiler olarak kabul görür, el üstünde tutulur. Merhametli, vicdanlı olanların ticari başarı kazanamayacağı söylenir. “Acırsan acınacak hale düşersin” denir. Sonuç olarak kapitalizm insani değerlerin yok edildiği, suç ve suçlu üreten devasa bir düzendir. Bu düzen içinde sağlam çark olarak var olunamaz.
İnsan sağlığı, canı, kanı sermayenin azgın kar hırsına feda edilmiştir. İşte Yenidoğan Çetesi bu düzenin ürünüdür. Bataklığı kurutmadan sivrisineklerle baş edemeyeceğiniz gibi kapitalizmi yok etmeden de bu nevi suçları yok edemezsiniz.
Bu sistemde çevre mahvolur, sera gazları atmosferi doldurur, iklim değişir, insanlar ölür. Kapitalizmin tekelci aşamasının adı olan emperyalist düzende ABD’nin küresel kapitalizmdeki hegemonyasını muhafaza etme gayreti işgallere, savaşlara yol açar ve oradan da dünyayı potansiyel olarak nükleer imhanın eşiğine getirir.
Neden şimdi? Neler oluyor topluma?
Yaşanan kötülüklerde kapitalizmin birinci elden sorumluluğuna ilişkin hiç şüphe yoktur. Ancak bu nevi suçların günümüzde neden bu kadar arttığı açıklamaya muhtaç bir durumdur.
Girişte de belirttiğimiz gibi toplumsal yapı büyük bir çürümenin işaretleriyle dolmuş durumda. Bugün daha fazla karşı karşıyayız bu tür olaylarla, çünkü içinde bulunduğumuz yıllar, yaşayan insanların tecrübe ettiği en derin kapitalist krizle tanıştırdı bizi. Küresel enflasyon ve bir türlü içinden çıkılamayan krizle birlikte gelen kemer sıkma politikaları dünyanın her yanında geniş halk kesimlerini derin bir ekonomik yıkım içine itti. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu. Halklar; gıda, konut, eğitim, ulaşım gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirildi. Geniş halk kesimleri sadece hayatta kalmaya dönük umutsuzlukla malul bir var olma çabasının içine itildi. İşsizlik, reel gelir kaybı, güvencesizlik, geleceksizlik gibi etmenler toplumsal çürümeyi boyutlandırdı. Bu zeminde genel ve aile içi şiddet, cinnet, psikolojik bunalım, mafyalaşma, çeteler, uyuşturucu vb. her zamankinden daha fazla ürüyor.
Toplumlar çürüyor, değerler yitiyor, hızla büyük bir yozlaşma ve yok oluşa doğru gidiyoruz. Emperyalist-kapitalizmi durdurmalı ve yok etmeliyiz yoksa o bütün dünyayı yok edecek. İnsani değerleri yok ettiği gibi. Kendimizi, çocuklarımızı, bebeklerimizi, kısaca tüm canlı yaşamı düşünüyorsak acil olarak harekete geçmeliyiz. Yarın çok geç olacak…