Yolculuk Blog- Tuner Tekin
Zamanlama manidar, yerel seçimlere az süre kala milli ve yerli olduğu iddia edilen savaş uçağı “Kaan” arzı endam etti. Büyük bir propaganda kampanyası eşliğinde tabii ki. Geçen yıl yapılan seçimler öncesinde uçak gemisi diye tanıtılıp, şehir şehir gezdirilen TCG Anadolu helikopter gemisi gibi Kaan da İstanbul başta olmak üzere seçim kazanılmasına çok önem verilen yerlerde vitrin malzemesi olarak dolaştırılacak belli ki. Bu kadar sıkıntı içinde darlanmış necip halkımız görüp mutlu olsun diye…
Erdoğan’a göre Kaan’la birlikte Türkiye dünyada 5. Nesil savaş uçağı üreten 4 ülkeden biri haline geldi. İyi de o zaman niye 4. Nesil savaş uçağı olan F-16’lıları almak için taklalar atıldı sorusu geliyor akla. Elde gıcır gıcır 5. Nesil savaş uçağı dururken bir nesil düşük uçak için kapı kapı niye dolaşıldı?
Bu soruları Erdoğan’a soracak yerli ve milli bir gazeteci bulunmadığı için cevabı onun ağzından dinlememiz mümkün olamayacak. Ayrıca nesil meselesinin önemli olduğu yer uçaklar değil dindar ve kindar olanı değil miydi?
Üzerine bu kadar gürültü koparılan Kaan’ı biraz yakından inceleyince yerlilik ve millilik bahsinde yine “üç nal bir at”ın eksik olunduğu anlaşılıyor. Motoru, kritik donanımları vs. hepsi gayrı milli.
“O kadar kusur kadı kızında da olur”dan çok öte yani. Ama olsun, hayal etmek gerçekleştirmenin yarısı değil midir? Bugün olmasa da yarın. 7. Nesil savaş uçakları piyasa çıktığında elimizde 5. Nesil savaş uçağı olacak inşallah.
İktidar/istikbal göklerde
Yeryüzünde işler yolunda gitmediğinde halkın gözlerini göklere çevirmesi istenir. İliç’teki maden “kaza”sı, depremlerde onbinlerce insanın ölmesi, orman yangınları, ekonomik yıkım vs. gibi iktidarın icraatleriyle ilgili sonuçların faturası kader diye göklere kesilebilsin diye.
Yetmedi mi, o zaman uzaya giden “dolmuş”a 55 milyon dolar ödeyerek bindirilen astronata ya da “Kaan’a bak” denir.
“Cambaza bak” meselindeki cambazdır Kaan. Ona bakarken soyulur ya da oyunuzdan olursunuz. Yaşadığınız ızdırap biraz diner, o ara memleket için kendini paralayan iktidar da soluklanır, yolunu bulur.
Erdoğan’ın dilinden düşürmediği Sezai Karakoç şiirinin meşhur mısrasını biraz değiştirerek söylersek, her zaman “göklerden gelen bir yarar vardır”.
İpliği bu kadar kolay pazara çıkarılabilecek ucuz propaganda niye yapılıyor?
Sorunun yanıtı bir yanıyla Erdoğan’ın seçmen kitlesi ile kurduğu ilişkide yatıyor. Damadı Berat Albayrak’ın bir zamanlar veciz biçimde ifade ettiği gibi “aya dört şeritli otoyol yaptık” dese inanacak bir seçmen kitlesine sahip olmasında yani.
Diğer yanı “gerçeklikten yalnızca sizin hoşunuza giden şeyleri okumak ve sizi zaten inandığınız şeye kapatmak” olarak tanımlanacak post-truth bir çağda yaşıyor olmamızda.
Erdoğan yarattığı kutuplaştırıcı iklimde arkasına hizaladığı kitleye hoşlarına gidecek malzemeler vererek onları yaşadıkları gerçekliğe kapatıyor. En azından buna yatırım yapıyor.
Hala elinde tuttuğu çoğu yoksul, emekçi halktan müteşekkil kitlesine oynayacakları oyuncaklar vererek onları “Kaan”dırmaya çalışıyor.
Bu ilizyon, oyun halk içinde derinleşmiş, köklü bağlara sahip güçlü, birleşik bir sosyalist alternatifin varlık bulmasıyla bozulabilir ancak. Gidecek çok yolumuz var ve başka yolumuz da yok. Ya bu deveyi güdeceğiz, ya bu deveyi güdeceğiz, bu diyardan gitmeyeceğiz!..