Yolculuk Blog – Soner Erdoğan
Yine bir 3 Mart günündeyiz. Günlerden Önder ve Orhan yani. Türkiye halklarının devrimci yolunun kızıl gülleri, aynı zincirin en kıymetli halkaları sanki sözleşmiş gibi 20 yıl arayla aynı günde, 3 Mart’ta hayatlarını kaybettiler. Katledildiler daha doğrusu. Devrimci Yol’un önder kadrolarından yiğit savaşçı Orhan Keskin Diyarbakır Hapishanesi’nde ölüm orucunda, Önder Babat ise yıldızı sıkan yumruğa zerre gölge düşürmemiş, onu daima en yüksekte tutmuş Devrimci Hareket dergisi bürosu önünde vurularak katledildi.
İkisi de devrimci iradenin sembolleri gibiydi. “Öğrenmenin ciddiyeti, bilmenin coşkusu”yla (Brecht) yoğrulmuş bir bilinç yanında özgürlük, eşitlik ve sosyalizm davasına ölümüne bağlılığın şekillendirdiği çelik bir iradeye sahiptiler. Tembelliğe, bencilliğe, sevgisizliğe, küçük burjuvazinin küçük dünyasının özlemlerine, düzenin kirine, pasına hiç yer olmadı hayatlarında. Yüksek bir devrimcilik düzeyini temsil ediyorlardı. Ancak bu düzeye ulaşmak için çok uğraş vermişlerdi, çünkü devrim ciddi bir işti ve ondan daha önemli bir amaç yoktu onlar için.
Che bir seferinde iradesini ustura gibi her gün bileyerek keskinleştirdiğini söylemişti. Komutanın bu sözü devrimci iradenin kişinin kendisi ve onu çevreleyen koşullarla giriştiği zorlu mücadelenin eseri olduğu gerçeğinin dile getirilişiydi. Lenin’in Sverdlov’un ölüm yıldönümünde yaptığı konuşmada belirttiği, büyük devrimciler kendilerini “örste demir döver gibi biçimlendirmiştir…” sözü de aynı doğruya işaret ediyordu.
Devrimcilik Orhan ve Önder gibi insanların varettiği biçimiyle en tam halde insan oluş demektir ve muazzam bir yaşam coşkusunu barındırır içinde. Uzaktan bakıldığında kimine sıkıcı, iç karartıcı gibi görünebilecek bu hayat bitmez bir mutluluk kaynağı gibidir. Marks’ın mutluluk nedir sorusuna “kavga etmek” cevabını vermesi çok iyi anlatır bunu.
Devrim kitlelerin eseridir kuşkusuz. Ancak devrimci duygunun kitleleri ele geçirmesi koşullar kadar devrimci yapının öncülüğünün ve onun içinde de öncü devrimcilerin esinleyici, örnek teşkil edici hayatlarının eseridir.
Orhan Keskin ve Önder Babat gibi devrimciler emekçilikleri, çalışkanlıkları, fedakarlıkları, adanmışlıkları ile birer kutup yıldızıydılar.
Orhan Keskin için kardeşi Sevgi “öyle şevkle geceler boyu çalışır gibi okurdu” (Orhan Keskin: “Bana beyaz bir at getirin” kitabı) diyordu, Önder de coşkuyla ve büyük bir öğrenme ciddiyeti ile okurdu. “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” doğrusuna dört elle sarılmışlardı adeta.
Orhan Keskin kızkardeşinin önüne koyduğu eti “o kadar çok insan et yiyemezken ben de bir senedir hiç et yemiyorum, yiyemem” diyerek geri çevirecek kadar kavgasına kitlenmiş bir ruh haline sahipti. “Oğlum gitme artık. Bak buraya da (Ankara) geldik. Sana burada bir iş bulalım. Öğretmenliğe de gitmedin. İstersen hiç çalışma. Yeter ki, yanımızda kal.” diyen annesine de “Annecim senin gibi çok analarım var ve onlara sözümü verdim, güzel yarınlar için. Senin bir oğlun daha var, bana bir şey olursa onu iki kişilik seversin” (age.) diyecek bir anlayışın, kararlılığın sahibiydi.
Önder Orhan Keskin gibi çok zorlu süreçlerden, ateş çemberlerinden geçmedi belki, ancak insanların bencilce hesaplar ve kişisel ikbal hevesleriyle mücadeleden kaçtıkları bir dönemde tüm yetenekleriyle ve benliğiyle mücadelenin içine atılmıştı. Yaşamını devrim kavgasının ihtiyaçlarına göre kurguluyor, yarın ortaya çıkacak zorlu görevler için hazırlıyordu kendisini.
Orhan da Önder de uzun yaşamanın değil onurlu yaşamanın peşinde olan insanlardı. İnsanlığın yüzakı devrimcilik ailesinin birer direnç gülüydüler.
Orhan Keskin’in onurlu mücadelesi Önder’in yürüdüğü yolun taşlarını döşedi bir bakıma. Önder’in vurulmuş başından dökülen kan da genç yüreklerde mücadele azmine dönüştü.
Şan olsun onlara, şan olsun devrim yolunda düşmüş insanlığın yüz akı devrimcilere. Şan olsun devrime ve devrimciliğe…