Yolculuk Blog | Mehmet Yeşiltepe yazdı: İnsanları yalanla sokak hayvanlarını ilaçla uyutma hakkı

 

Yolculuk Blog – Mehmet Yeşiltepe

“Geleneksel hayvanat bahçeleri, on dokuzuncu yüzyılın sömürgeci emperyalizminin ürünüdür.”
(Theodor Adorno)

Teslimiyet iklimi

Seçilenlerin, seçildikten sonra kendilerini seçenler dahil herkese karşı ve her konuda kendilerini yetkili görmeleri, hiçbir itirazı dikkate almamaları, dünyanın bir avuç zorba lehine biçimlendirilmesi için kendi yasalarını dahi çiğnemeleri belki yeni değil, ama ilk kez bu denli ölçüsüz ve cüretkar olunuyor. Üstelik olup bitenler hiç olmadığı denli görünür durumda. Yaptığını gizlemek, tüm manipülasyon araçlarına, algı operasyonlarına rağmen öyle kolay olmuyor. Ve tam da burada başka bir soru(n) gündeme geliyor. Her şeyin bu denli açık göründüğü, insanların kendi ruhunda ve sırtında ağırlığını yaşadığı bu kötülük tablosu, bu yok edici ve yıkıcı gidişat karşısında bu sessizlik iklimi, bu edilgenlik ve kendiliğindenlik hali neden?

Mevcut tablo bir çeşit çaresizlik ve değişime inanmama hali olarak da okunabilir. Muhalif görünümlü milletvekilinin yasa nasıl olsa geçecek diye oylamaya katılmadığı veya Meclis’e gitmeye erindiği, sol kimlikli yapıların muhalefet için adeta konu seçtiği; böyle olunca da çevre sorununu çevrecilere, sokak hayvanları sorununu sınırlı sayıdaki derneğe ve aktiviste bıraktığı, bir çeşit teslimiyet iklimi içindeyiz.

Emeklinin, emeklilik hakları için; işçinin, sendikalılık vb. için; meslek odalarının, özlük hakları için dahi harekete geçmediği bu iklimde belki de en anlamsız ve yararsız duruş, eksiklerin fotoğrafını çekmekle yetinmektir.

Bu, elbette sadece ülkemize özgü bir durum değil. Binlerce yıllık sınıflı toplum tarihi boyunca egemen sınıfların uyutma, yabancılaştırma, örgütsüz kılıp etkisizleştirme partiği/deneyimleri özellikle son 50 yıllık atakla beraber sonuç vermeye başladı. Sadece üretim alanları, sadece hizmet alımları vb. değil toplumsal doku, örgütsel potansiyeller, insanları bir arada tutan değerler vb. parçalandı. Her insan veya çevre, bir sorun yaşadığında kendi dar imkanları sınırlılığında direnç gösteriyor. Halbuki bütünlüklü bir bakışa ve duruşa ihtiyaç var.

Bütünlüklü ve birleşik mücadele

Dünya, hızla bir yok oluşa doğru sürükleniyor. Bunda her bir insanın bilinçsizce veya hesapsızca yaptıklarının etkisi olsa da asıl olarak iktidarların, devletlerin yani daha temel bir nedenle söylersek sermayenin rolü en belirleyici olanıdır.

Bugün iktisadi olarak zorlanan, satacağı/özelleştireceği şeyler büyük ölçüde tükenen veya azalan iktidarlar, daha önce çeşitli biçimlerde doğayı korumak üzere koydukları sınırları ya kaldırarak ya da çiğneyerek doğa varlıklarını sömürüye açmanın ve ticarileştirmenin yöntemlerini geliştiriyor.

Kapitalizmin bilinen işleyiş yasaları ve gelişim süreci içerisinde daha önce ticarileştirilmeyen, metalaştırılmayan alanlara doğru bir genişleme söz konusu. Dolayısıyla da doğanın çeşitli unsurları yağmaya-talana açılarak, metalaştırılarak sermaye birikiminin unsurları haline dönüştürüldü. Bunu kıtaların derinlemesine sömürüsüne benzetebiliriz. Gidilmemiş yerlere gidilerek, ulaşılmamış yerlere ulaşılarak, teknolojinin son model imkanlarını doğanın derinliklerine, dağlara, ormanlara taşıyarak yeni rant alanları oluşturuluyor.

Doğaya dönük saldırının kendisi bir siyasi saldırıdır zaten; ekonomik-politik bir saldırıdır. İşte tam da bu nedenle, ona karşı verilecek mücadelenin de o oranda bir siyasallığı üretmesi gerekir.

Gelinen aşamada bugün artık saldırıların çap büyütmesi karşısında saldırının olduğu her alanda mücadeleyi politikleştirmek gerekiyor. Onlar her alanı ticarileştirip metalaştırarak bir pazar öğesi haline getirirken biz de her mücadeleyi daha kapsamlı ve daha geniş ufuklu olması bağlamında politikleştirmek durumundayız.

Yaşanan talanın, ekonominin durumuyla iktidarın politikalarıyla doğrudan ilgisi var. Artık üreterek kâr sağlamak sermayeye yeterli olmuyor. İnşaat ekonomisi de belirli bir sınıra kadar geldi. Geriye doğa varlıklarının talanı kalıyor.

Saldırının biçimine, niteliğine bağlı olarak sürece katılan kişi, çevre ve yapıların birbirinden farklı olması, hatta ilk kez yan yana gelmiş olması şaşırtmamalı, aksine bir olumluluk olarak görülmelidir. Bu konuda en öğretici örnek Gezi’dir.

Gezi’nin dersleri

Gezi’nin ortaya koyduğu direnme ikliminin niteliği, farklı parçaların bir bütün farklı güçlerin bir bileşke kuvvet oluşturması halidir. Birleşik mücadelenin niteliğine de sonuç alıcılığına da birleşikliğinin kapsam ve çeşitliliğine dair de çok şey ortaya konulmuştur. Bunun, devrimci demokratik iktidar ufkuyla örgütlenenler için de kendi yaşamsal sorunları, doğa meselesi vb. sebebiyle sokağa çıkanlar için de öğreticiliği olmuştur.

Bugün de kimlerle, hangi konuda, nerede ve nasıl yan yana olunması gerektiği düşünülür ve tartışılırken Gezi’nin hafızalardan kolay silinmeyecek o birleşik tablosu mutlaka güncellenmeli ve o birikim/dersler alana taşınmalıdır. Gezi’de ağacın canı, parkın önemi vb. noktasından yola çıkıp AKP’nin 11 yıllık tüm icraatlarını program/mücadele konusu haline getiren akıl/birikim/dinamik yok olmuş veya sönmüş değildir. Bir çeşit bekleme ve hatta birikme halindedir. Tam da bu nedenle, sokak hayvanlarını katletme yasasını, salt hayvanseverlerin, doğa mücadelesini öne çıkaranların vb. sorunu olarak görmek büyük yanılgı olur. Böyle bir parçalanma, sınırlanma ve sorumluluk almama hali diğer tüm sorunlarımıza bir parçalanmışlık ve zayıflık olarak yansır.

Mazluma atılmış her tokat, her hak gaspı ve sömürü gibi doğaya ve canlılarına yönelmiş her saldırı bizlerin sorunu ve mücadele konusudur. Dolayısıyla insanı yalanla uyutma hakkı nasıl yoksa; insanı hapsetme, aç bırakma ve katletme hakkı nasıl yoksa; doğadaki insan dışındaki diğer canlıları da uyutma/katletme hakkı yoktur. Bu konuda yasa yapılmış olsa dahi bu gerçeklik değişmiyor.

Vaktinde Darwin’in söylediği gibi insan, köleleştirdiği hayvanları eşiti olarak görmek istemiyor. Bu bilinç bugün de oluşmuş değil, ama hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz yeter ki harekete geçilsin. Görülecektir ki tüm sorunlarımızın kaynağı mevcut kapitalist düzendir ve bu düzene karşı verilecek her mücadelede bir yoldaşlaşma, güç birliği yapma ve sonuç alma potansiyeli vardır. İstersek yaparız, istersek engelleriz; birleşik güçle başarabiliriz.

Son sözü Goethe’ye bırakalım: “Bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa orada yaşayın; çünkü komşularınız güzel insanlardır.”

Exit mobile version