Yolculuk Blog – Kemal Yaşam
71 Devrimci Kopuşunda gidenlerin ardına bıraktığı o büyük devrimci direniş mirası üzerinden çok da bir zaman geçmeden 74 tahliyeleri ile birlikte devrimci mücadele tekrar ete kemiğe bürünmeye başladı. İlk öncülüğünü Ankara’daki gençlik mücadelesinin öncü kadrolarının ve hapishaneden çıkan devrimci kadroların yaptığı yeniden örgütlenme süreci; THKP-C davalarından tutuklu bulunan Nasuh Mitap, Oğuzhan Müftüoğlu, Ali Başpınar, Ali Alfatlı, Akın Dirik, Tayfun Mater gibi devrimci kadrolarının tahliye olması ile yeni siyasal sürecin nitelikleri tartışılmaya başlandı. Bu noktadan sonra THKP-C kadroları ile Devrimci Gençlik hareketinin kadrolarının bir araya gelişi çok da zor olmadı.
Ankara’nın farklı mahallelerinde, üniversite yurtlarında çeşitli toplantı ve tartışmalar gerçekleştirerek bu sürece girişildiği bilinmektedir. Okullarındaki yeni yeni başlamakta olan faşist saldırılara karşı öncülük yapma görevini üstlenen, bununla beraber örgütsel olarak bir toparlanma sürecine giren kadrolar aynı zamanda da THKP-C sürecine dair bir değerlendirme ve yeniden üretim sürecine girmişlerdir.
1976 yılında Devrimci Gençlik dergisinin çıkış sürecine kadar geçen iki yıllık süre zarfında, bu kadroların kendi içlerindeki tartışmaları kafalarında yeni bir örgütsel yapı ve temel siyasi görev tanımı ile THKP-C’den aldıkları devrimci mirası zafere ulaştıracak yeni bir yönelimle devam etmeleri gerektiğinin bilincindedirler. Bir yeraltı matbaası ile çıkartılan ilk Devrimci Gençlik dergisi, 1977 1 Mayıs’ında varlığı ilan edecek olan Devrimci Yol’a giden süreçte şekillenen siyasal iradenin ilk adımı olmuştur. Tarihimize kanlı 1 Mayıs olarak geçen gün aynı zamanda Devrimci Yol’un ilk çıkış günüdür de.
Devrimci Yol’a giden süreçte harekete katılan kadrolar gelişecek olan hareketin mimarlarıdır. Çünkü onlar Anadolu’nun çeşitli kentlerinden okumak için geldikleri Ankara’da gelişmekte olan gençlik mücadelesine kayıtsız kalamamış/kalmamış, gençlik mücadelesinin öncülerinden devrimci halk hareketinin önder kadroları olmaya doğru giderlerken yaşamlarını bu uğurda mücadele etmeye adamışlardır. Mücadeleye katıldıkları süreç içerisinde Mahir Çayan’ın “kişiliklerinde devrim yapmayanlar devrimci olamazlar” sözüyle kendi iç çatışmalarını, alanlarda faşistlerle giriştikleri çatışmalarla harmanlamış ve devrimci bir kadro olma yönünde hareket etmişlerdir.
80 darbesine giden sürece kadar darbeyi bertaraf edecek nitelikte bir örgütlenme için yeterli vakte sahip olamayan kadrolar, öncelikle çoğunluğu üniversite içerisinde temas halinde oldukları öğrencilerden başlayarak büyük kentlerin gecekondu mahallelerinde, Anadolu’nun taşra kentlerinde, köylü kitleleri içinde ve işçi sınıfının bütün öbeklerinde etkili bir devrimci hareket inşa etmeyi başarabilmişlerdir. Kazım Koyuncu’nun ‘orda birisi farklı yürüyordur’ sözü tam olarak bu kadroların etraflarında bıraktığı imajla birebir örtüşmektedir. Hem dosta güven hem düşmana korku veren, aynı zamanda yaşamın içinde yer alan ve aynı zamanda da örgütlenme faaliyeti yürütmeye çalışan bu kadrolar Mahirler’den aldıkları devrimci birikime layık olmaya çalışırlarken aynı zamanda da bugünlere ışık olmuşlardır.
Yapılan tahlillerin ve sunulan mücadele yöntemlerinin doğru ve gerçekten alternatif olarak görülmesine, büyük ölçüde onu taşıyan kadroların toplum nezdinde ‘Bizim Çocuklar’ olarak görülmesi sebep olmuş ve bu ‘Bizim Çocuklar’ın hayatlarını bu devrimci mücadele perspektifiyle sürdürmeleri de ortaya konan siyasetin halk nezdinde kabul görmesine sebep olmuştur.
Yakın zamanda kaybettiğimiz bir yoldaşımız 12 Eylül’ü Devrimci Yol açısından orta halkanın kopartılması olarak yorumlamıştı. Devrimci siyasal önderliğin halka ulaşmasını sağlayan, temel siyasal ilişkileri kuran ve mücadelenin fiili kurmaylığı üstlenen orta düzeydeki kadrolar bir devrimci hareketin can damarı ve sigortası niteliğindedir. Yani ‘Bizim Çocuklar’ın ilk hedef olması ve önce onların katledilmesi öyle tesadüfen gelişen bir olay değildir.
Peki kim bu ‘Bizim Çocuklar’?
Onlar Devrimci Yol’u Devrimci Yol yapan, mücadelenin içinden çıkmış, siyasal yaratıcılıkları, iradeleri ve devrimci mücadeleye olan inançlarıyla müsemma kadrolardır. Veli Eskiili’dir, Behçet Dinlerer’dir, Soner İlhan’dır ve onların ustası Necdet Erdoğan Bozkurt’tur.
Bugün 13 Aralık. Tarihimizde kara bir gündür. 17 yaşında, yaşı büyütülerek katledilen Erdal Eren’in idam edildiği gündür. Aynı zamanda Yol’umuzun ser verip sır vermeyen önderlerinden Behçet Dinlerer’in Ankara’da, doğrudan CIA elemanları tarafından tasarlanan ve kurulan DAL’da (Derinlemesine Araştırma Laboratuvarı) amansız işkenceli sorgulamalarının ardından Elmadağ’da çırılçıplak karların altında, dağın zirvesinden eteklerine kadar sürüklenerek katledilmesinin yıldönümü.
Behçet Dinlerer, bugün bizlerin mirası üzerine yürüdüğümüz, yolumuzun kutup yıldızı, mihenk taşıdır. Sorgu süreçlerinde devrimci tavrın ne olduğunu öğreten, düşmanın elinde rehin olmasına rağmen düşmana inat bir gün daha yaşamayı ve bu emperyalizmin kuklası faşist güçlere karşı hesap sorma bilincini son nefesini dahi verirken yarınlara miras bırakan yiğit bir militandır. Behçet Dinlerer Devrimci Yol’un kendisidir, işkencede katledilen bedeniyle örgütünü, örgütsel mücadelesini bütünleştiren kişidir.
O Behçet ki, Ankara’da örgütsel mücadelenin merkezinde bulunurken, faşistlerle girilen çatışmaların mimarlığını yaparken, askeri faşist bir darbenin yaklaştığını tespit eden Devrimci Yol’un halk savaşı için temel askeri örgütlenmelerden biri Devrimci Savaş Birlikleri’nin ilk adımları için sorumluluk üstlenmiştir. Ankara’da aranmaya başlamasının ardından örgütçe görevlendirildiği Çukurova bölgesinde hem darbeye karşı hazırlığı devam ettirmeye hem de olası bir kır gerillası sürecinde Karadeniz’den Suriye’ye kadar uzanacak olan hattın inşasının hazırlıklarını yapmaya gitmiştir.
Katledildiğinde 26 yaşında olan Behçet, son nefesini verene dek tüm dünyaya nasıl devrimci olunur dersi vermiştir. Arkasından gelenlere bıraktığı miras, teslim olmayı kabul etmeme ve uğruna hayatını adadığı mücadeleyi zafere kadar ulaştırmak için tüm varlığıyla çalışma iradesidir. Bağcıklarını sıkı bağlamayı ve saatini devrime ayarlamayı öğretmiştir.
Behçet’in mücadelesine sahip çıkmak bugün Kürecik Üssü’ne yürüyen, emperyalistlere ve NATO işbirlikçilerine bu toprakların dikensiz gül bahçesi olmadığını gösterenlerin saflarında yürümektedir.
Behçet emekçi halkın çıkarlarını savunanların saflarında yaşamaktadır.