Yolculuk Blog – Tuner Tekin
Gazze’de yaşayan Filistin halkına karşı soykırım suçunun bir numaralı faili siyonist Netanyahu geçtiğimiz Çarşamba günü Amerikan Kongresi’nde özel bir oturumda konuştu. Karşısındaki senatörler, ellerinden, ağzından kan damlayan bu ırkçı-faşist katili ayağa kalkarak defalarca alkışladı. Roma arenalarında, dökülen kanla coşan kalabalıklarla aynı hamurdan yoğrulmuş barbar sürüsü gibi. Sergilenen bu alçaklığın tek iyi yanı Amerikan emperyalizminin hiçbir insani değer tanımayan barbar yüzünü çok net ortaya koymasıydı.
Siyonist İsrail’e verilen eşsiz destek Amerikan politikasının en belirgin niteliklerinden biridir. Amerikan siyasetinin temel iki partisi bu politikaya bağlılıklarını her fırsatta dile getirirler. Dünyanın bir numaralı emperyalist devletinin yaklaşık 50 yıldır İsrail’e verdiği bu muazzam desteğin nedenlerini anlamak ancak emperyalizmin dayandığı gerçekleri anlamakla mümkündür. Böylesi bir kavrayışa sahip olamayanların söz konusu desteği akıldan yoksun nedenlere bağlamasına sıkça rastlıyoruz. Bütün dünyanın gerçekte Yahudiler tarafından yönetildiği, Amerika’nın da Yahudi sermayesinin kontrolü altında olduğuna ilişkin iddialar gibi.
Dünyanın bir numaralı emperyalist devletinin kendi çıkarları dışında başkaca nedenlerle böylesi bir desteği sağlayacağını düşünmek, emperyalizm gerçeğinden haberli olmamak demektir. Tekellerin hakimiyet ve azgın kar hırsının ifadesi olan emperyalizm çıkarı olmazsa günahını bile vermez. Yahudi lobisinin gayretleri ya da evangelist ahmaklık olsa olsa İsrail’e verilen desteğin kitlesel taban bulmasında bir etki yaratabilir, Amerikan emperyalizminin temel politikalarına ise etki etmez, edemez. Emperyalist çıkarlar her zaman galebe çalar.
Öte yandan ABD’nin İsrail’e verdiği desteği Yahudi lobisinin gücü ya da Evangelist inanışın etkisiyle açıklamaya çalışmak, emperyalizmin suçlarını başka etmenlerin varlığıyla ilişkilendirerek kamufle etmeye yarar.
Amerikan emperyalizminin bekçi köpeği İsrail devleti
Netanyahu’nun Kongre konuşması yalan ve demogojiyle doluydu. Örneğin bu ırkçı-faşist katil “Refah’taki bir komutanın kendisine şehirde neredeyse hiç sivil ölümü olmadığını, sadece “bir bombanın şarapnelinin Hamas’a ait bir silah deposuna isabet etmesi ve istemeden iki düzine kişiyi öldürmesi dışında bir olayın yaşanmadığı”nı söylediğini belirtti. Siyonist cani, Gazze’deki savaşın “kentsel savaş tarihinde savaşçılar ile savaşçı olmayanlar arasındaki en düşük kayıp oranlarından birine” sahip olduğu gibi insanın zekasına hakaret niteliğinde yalanlar söylemekten geri durmadı. Ne de olsa karşısında geçmişte Hitler ne derse desin inanan ve ona iman eden Nazi sempatizanı bir kitleye benzer güruh vardı.
Ancak konuşmasının bir yerinde bu güruha yönelik olarak söylediği “Eğer bu konuşmadan tek bir şey hatırlayacaksanız, şunu hatırlayın: Bizim düşmanlarımız sizin düşmanlarınızdır, bizim savaşımız sizin savaşınızdır ve bizim zaferimiz sizin zaferiniz olacaktır.” sözleri hiç kuşkusuz gerçeği ifade ediyordu.
Evet, İsrail siyonizmi ile Amerikan emperyalizmi simbiyotik bir ilişkiye sahiptir. ABD İsrail’i beslemekte İsrail’de ABD’ye hizmet etmektedir. Siyonist devletin Amerika’nın sadık bendesi olarak bu kadar iltifata ve ilgiye mazhar olması bu yüzdendir.
İsrail ABD’nin küresel hegomonyası açısından stratejik değeri çok yüksek bölgelerin başında gelen Ortadoğu’ya hükmetmede eşsiz bir rol oynamaktadır. Amerikan emperyalizmi, İsrail siyonizminin hizmetleri sayesinde, bizzat yapmaya kalktığında hem çok daha fazla maliyetli olacak hem de soft power’ı üzerinde kara bir leke oluşturacak yükten kurtulmaktadır.
Öte yandan ABD emperyalizmi İsrail’i bölge ülkelerinin üzerine salmakta, istikrarsızlık yaratmakta sonrasında onu kontrol edebilecek tek güç olarak sahneye çıkıp söz konusu ülkeleri daha fazla kendi eksenine çekmektedir. Bu eşsiz hizmetinin karşılığı olarak İsrail’i özellikle askeri açıdan besleyip, büyütmektedir. İsrail Dünya’da Amerika’dan sonra ikinci büyük F-16 filosuna sahiptir ve emperyalist ağababasından her türlü askeri desteği almaktadır.
İsrail işbirlikçilikte benzersiz bir konuma sahiptir
İsrail ABD’nin Ortadoğu’daki sarsılmaz ileri karakoludur. Amerika bölgede Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi başka işbirlikçi devletlere de sahiptir ancak bu devletlerin kendi halklarının basıncı altında olması ve verdikleri hizmetin -bir gün devrilebilmeleri ile- sona erebilme ihtimali İsrail’i ABD nezdinde işbirlikçilikte rakipsiz kılmaktadır.
1980’lerde Amerikan başkanı olan Ronald Reagan, “Eğer [askeri] gücü olan bir İsrail olmasaydı, kendi gücümüzü tedarik etmek zorunda kalırdık, bu yüzden bu sadece bizim fedakarlığımız değil” demişti, 40 yıl sonra Biden’ın “İsrail olmasaydı onu icat etmemiz gerekirdi” diye konuşması da söz konusu gerçeğin başka biçimde ifadesiydi.
Emperyalist mahfillerde Gazze’de yaşanan soykırıma karşı seslerin yükselmesi…
Son zamanlarda Amerika ve müttefiki güçlerin lider kadroları içinde Gazze’de yaşanan soykırıma ilişkin insani kaygılar güdüldüğünü düşünmeye sebep olacak kimi çıkışlar görülmeye başlandı. Kamala Haris’in, Netanyahu’nun Kongre’de yaptığı konuşmaya katılmaması ve sonrasında onunla yaptığı görüşmede “Gazze’de yaşanan acının boyutlarından duyduğu ciddi endişeyi” dile getirmesinde olduğu gibi. Biden’in çekilmesi sonrası Trump karşısında Demokrat Parti’nin adayı olmasına kesin gözüyle bakılan Harris’in “İsrail’in kendini savunma hakkını kabul etmekle birlikte kendisini nasıl savunduğunun önemli olduğunu” söylemesinde insani bir tutamak noktası arayanlar ziyadesiyle yanılmaktadır. Tüm bu açıklamaların vicdan ve iyi niyetle bir alakası yoktur. Biden yönetimi İsrail’in soykırım saldırısına, 7 Ekim saldırısının sarstığı caydırıcılığını yeniden tesis etme ve kullanışlı işbirlikçi pozisyonuna halel gelmemesi için izin vermişti.
Bu politikanın Amerika’nın döneme damga vuran en stratejik amacı olan Çin başta olmak üzere, Rusya ve İran gibi ülkelere Dünya’da alan bırakmama politikasıyla da kuvvetli ilişkisi vardır. Ancak gelinen aşamada bu amaçtan uzağa düşülmüş, tersine başta Çin olmak üzere İran ve Rusya’nın bölgede daha fazla destek ve alan bulduğu bir noktaya sürüklenilmeye başlanmıştır.
21-22 Temmuz’da Netanyahu’nun Kongre konuşmasının hemen öncesinde Çin’de düzenlenen Filistinli grupları bir araya getiren toplantı bu ülkenin Suudi Arabistan ve İran arasında başarılı sonuç veren arabuluculuğuyla ivmelenen politikasında yeni bir mesafe katettiğini gösteriyordu. Amerika küresel hegemonya mücadelesinde kendisine en büyük rakip olarak gördüğü Çin’in Ortadoğu’da daha geniş bir alan kazanmaya başlaması karşısında endişe duymakta ve bu durumun önünü kesmek istemektedir. Ateşkes kelimesinin daha fazla dillendirilmesi, insani kaygılardan bahsedilmesi temelde bu amaçla ilişkilidir.
Bunların yanında İsrail’in soykırımcı zulmüne karşı büyüyen tepkiler kimi Batı başkentlerindeki seçim sonuçlarına etki etmeye de başladı. Bunun en net örneği Britanya seçimlerdiydi. İşçi Partisi’ni “Kırmızı muhafazakar” bir hatta konumlandıran Starmer hatırı sayılır bir seçmen kitlesini bu sağcı kimliği yanında, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırımcı politikasına verdiği koşulsuz destek yüzünden de kaybetti. Bilindiği gibi 4 Temmuz seçimlerinde İşçi Partisi’nin kalesi olarak adlandırılan bazı seçim bölgelerinde Gazze yanlısı bağımsız adaylar seçimleri kazanmıştı. İşçi Partisi’nden atılan Jeremy Corbyn de bunlardan biriydi. Bunun ardından ateşkes demeye ve İsrail’in tutumunu eleştirmeye başladı.
Söz konusu durumun Amerika’daki Kasım seçimlerinde de Demokrat Parti’ye seçimi kaybettirme ihtimali endişeleri yükseltiyor. Amerika’da pek çok benzeri gösteri polis şiddetine maruz kalırken, Siyonist katilin konuşma yaptığı Kongre binası önünde yapılan ve Netanyahu’nun katılımcıları İran yanlısı “kullanışlı aptallar” olarak nitelediği gösteriye izin verilmesi bunun bir işaretiydi.
Sonuç olarak Kamala Harris ve Starmer gibilerinin “aykırı” çıkışları İsrail’e verdikleri rezil desteğin Çin, Rusya, İran gibi ülkelerin bölgede mevzi kazanmasına yol açan etkisini engelleme ve seçmen desteklerini aşındırmasını bertaraf etmeye ayarlı olduğu açık.
Sonuç olarak;
Siyonist İsrail devletinin soykırıma varan düzeyde suçlar işlemesi emperalist düzenin mevcudiyeti ile ilişkilidir. Amerikan emperyalizminin Orta Doğu’ya dönük stratejik emelleri ekseninde varlık bulmaktadır. Kongre’de sergilenen utanmaz destek bunun göstergesidir.
Bu alçaklığın sona ermesi Filistinliler başta olmak üzere bölge ve Dünya halklarının emperyalizme karşı mücadeleyi boyutlandırmasıyla mümkün olacaktır. Siyonist devlet ancak emperyalist efendilerinin geriletilmesiyle kandan uzak duracak ve yıkılmasıyla birlikte o da yıkılacaktır.
Gazze’deki Filistin halkının direnişi anti-emperyalist mücadeleyi harlandıran güçlü bir nefestir ve her türlü desteği ve övgüyü haketmektedir.