Yolculuk Çeviri
5 Kasım 2024 Amerikan seçimlerini kazanan Donald Trump’ın Oval Ofis’te işbaşı yapacak olmasıyla akıbeti yeniden tartışılır olan Ukrayna’daki top yemi rejiminin, kendisine on milyarlarca dolar askeri ve finansal yardımda bulunan Amerikan emperyalizminin kontrat üzerine kontrat alan silah tekelleri gibi büyük finans tekelleri için de ne ifade ettiği, çevirinin girişindeki BlackRock yöneticisi alıntısıyla özetlenmeye müsait.
Bu bağlamda Ukrayna’daki savaşa, savaşla birlikte her sektörden her türlü “fırsata” çullanan emperyalist sermayeyle bağlantıların belirginleştirileceği bir yerden bakabilmek adına Lily Linch’in New Statesman’da yayınladığı yazının çevirisini sunuyoruz.
[Yönettiği 10 trilyon dolarlık sermaye ile Beyaz Saray’a kimin geleceğinin öneminin olmadığını belirtebilecek kadar rahat olan finans kapital kuruluşu] BlackRock CEO’su Larry Fink, Ocak 2023’te Davos’ta düzenlenen bir kahvaltıda Ukrayna’nın savaş sonrası toparlanmasının “kapitalizmin gücü konusunda dünyanın geri kalanı için bir fener” olabileceğini söylemişti. Bu sahne Rus propagandasının bir parodisi olabilirdi: Bir Amerikan varlık şirketinin başı, Batılı iş ve siyaset dünyasının elitlerinden oluşan bir kalabalığa Ukrayna’nın yeniden inşasının sadece bir sağmal ineği olmakla kalmayıp aynı zamanda kapitalist bir başarı öyküsü olarak lanse edileceğini söylüyordu – muhtemelen Davos’taki gelecek kahvaltılarda kendilerini kutlayacakları bir şey. Fink’e göre, Ukrayna’nın yeniden inşası sadece bir iş fırsatı değil, aynı zamanda ideolojik bir fırsat da sunuyordu. Eğer Batılı siyasi liderler Ukrayna’daki savaşı AB ve NATO genişlemesini yeniden canlandırmak için bir fırsat olarak gördülerse, Fink ve türevleri de bunu kapitalizme azalan inancı yeniden canlandırmak için bir fırsat olarak gördüler.
Fikir kulağa bir yerden tanıdık geliyor. Fink’in sözleri, Ukrayna ve komşuları tarafından 30 yılı aşkın süredir benimsenen – ve bazı açılardan dayatılan – bir projenin devamını yansıtıyor. Mevcut savaşın ‘felaket kapitalizmi’nden evvel 1990’ların ‘şok terapisi’ vardı; Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından ülkenin hiçbir zaman tam olarak toparlanamadığı bir dizi radikal neoliberal reform. Mevcut savaş eski formüle bir yenilik kattı: Neoliberal ekonomi politikalarının teknolojideki kovboy ilerlemeleriyle, özellikle de yapay zeka (AI) ve dijitalleşmeyle birleştirilmesi. Savaş zamanı Ukrayna’sı, Batılı bağış fonlarının, danışmanların, uzmanların, mühendislerin ve Silikon Vadisi girişim sermayesinin dramatik bir akışına tanık oldu bile. Sonuç, mayın temizleme ve ticari uydu verilerinin hızlı bir şekilde harmanlanması için yapay zeka ile geliştirilmiş platformların (her ikisi de Peter Thiel’in Palantir’i tarafından sağlanmıştır) ve bir Ukrayna yönetimi önerisi olup “kendi verimliliği içinde kaybolacak” derecede pürüzsüz şekillendirilmiş bir devlet aygıtı öngören “hızlı devlet” misali ekonomik stratejilerin tanıtılmasında radikal deneyler olageldi.
Ukrayna’nın yeniden inşası hayal edilemeyecek kadar göz korkutan bir görev olacak. Dünya Bankası kısa süre önce yeniden inşanın 500 milyar dolara yakın bir maliyeti olacağını değerlendirdi. Kaybedilen hayatların şaşırtıcı maliyetinin ötesinde, savaş ekonomiyi harap etti: Çatışmanın ilk yılında ülke GSYİH’sinin yüzde 30-35’ini kaybetti. Yoksulluk dört kattan fazla arttı ve her üç aileden biri gıda güvencesinden yoksun hale geldi. Dünyanın en verimli tarım arazilerinden bazılarını içeren Ukrayna topraklarının yüzde 15’inden fazlası, kara mayınları ve patlamamış mühimmatla kirlenmiş durumda.
Bu boyutta bir yıkım karşısında Ukrayna, yeniden yapılanmanın savaş bitene kadar bekleyemeyeceği konusunda ısrar ediyor. Aslında Ukrayna’nın yeniden inşasının ideolojik ve teknolojik temelleri şu anda inşa edilmekte. Ancak, siyasi ekonomist Oleksandr Svitych’in bana söylediği gibi, mevcut strateji yanlış yönlendiriliyor ve “her şeyin piyasaya göre modellenmesi gereken küresel ve hala baskın liberal rasyonaliteyi” yansıtıyor.
Ukrayna’nın yeniden inşası, Rusya‘yla savaşdan önce zaten yıllardır ekonomik krizlerle boğuşuyor olması nedeniyle bataklığa saplanmış bir haldeydi. Ülke 1991 yılında Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazandığında, ilk geçiş süreci harap edici oldu. Devlet mülkiyetinin özelleştirilmesi hızlı ve büyük ölçüde keyfiydi. 1990’larda bir oligarşi kristalize oldu ve ülkenin en dirençli kurumlarından biri olduğunu kanıtladı.
Sosyolog Volodymyr Ishchenko, Uçuruma Doğru: Maidan’dan Savaşa Ukrayna adlı kitabında “Sovyet sonrası dönüşümün modernleştirici olmaktan ziyade modernleştirici olduğu ortaya çıktı, 1970’lerde durgunlaşan Sovyet projesinin yerini alacak yeni bir kalkınma vektörü yoktu” diye yazıyor. Sanayisizleşme ile istihdam ortadan kalktı. Ve çok geçmeden de insanlar. Bağımsızlığın arifesinde Ukrayna’nın nüfusu 52 milyondu; 2020’de ise sadece 44 milyondu. İyi eğitimli, yüksek vasıflı işgücünün çoğu yurtdışında iş aradı ve 2020’de Ukrayna, GSYH’ye oranla Avrupa’daki en büyük göçmen dövizi alıcılarından biriydi.
Volodymyr Zelensky‘nin partisi Halkın Hizmetkârı (SN) 2019’da iktidarı, kısmen, Sovyet sonrası bu durumu hicveden aynı adlı popüler TV dizisi sayesinde kazanmıştı. Ancak Zelenskiy’nin popülist kampanyası bir yandan statükodan duyulan memnuniyetsizlikten faydalanırken, Zelenskiy’in göreve geldikten sonrası hakkında Svitych bütçe kesintileri, kamu mallarının satışı ve işçi korumalarının azaltılması da dahil olmak üzere “esasen neoliberal reformlardan oluşan bir turbo rejimin” yaratıldığını söyledi. Bu arada, teknoloji modern hükümetin bir sembolü olarak benimsendi ve bir dijital dönüşüm bakanlığı kuruldu. Bu fikrin bir hile oluşunu görmek kolay olsa da, fikir Ukrayna’nın yadsınamaz güçlerinden biri olan ülkenin gelişen bilişim sektörü üzerine inşa edildi. Sadece 2016 ve 2021 yılları arasında BT ihracatı üç kat artarak yılda yaklaşık 7 milyar dolara ulaştı. “Start-up ulusu” fikri, savaş zamanında Ukrayna ulusal kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Ancak hükümetin ilk dönem politikalarından bazıları eleştiri topladı. Zelensky 2020’den itibaren sendikaların rolünü sınırlayacak ve işe alma, işten çıkarma ve yönetimle ilgili düzenlemeleri azaltacak reformlar yapmaya çalıştı. Bu, bloğun “sosyal piyasa ekonomisi” ile çeliştiği için AB’nin tepkisini çekti.
Luke Cooper, PeaceRep’in London School of Economics’teki Ukrayna programının direktörü, “Ukrayna’daki sendikalar başlangıçta toplu sözleşme haklarını azaltan iş kanunu reformlarına karşı çıkmakta başarılı olsalar da, bu reformlar tam ölçekli işgalin ardından sıkıyönetim (protestoların yasak olduğu) bağlamında kabul edildi” diye aktardı. Savaş aynı zamanda, bazen uluslararası yardımın bir gereği olarak, daha fazla liberalleşmeyi de teşvik etti: Uluslararası Para Fonu’ndan geçen yıl alınan 15.6 milyar dolarlık kredinin Kiev’in sosyal harcamaları kısması şartına bağlı olduğu bildirildi.
Hükümetin “hızlı devlet” tertibi liberalleşme ile teknolojiyi birleştiriyor. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) tarafından finanse edilen ve son derece popüler olan Diia uygulaması “devleti akıllı telefona” yerleştiriyor. Vatandaşların dijital pasaporta (dünyada bir ilk), doğum belgesine erişmelerine, bir çocuğun doğumunu kaydetmelerine ve hatta Rus işbirlikçilerini ihbar etmelerine olanak tanıyor. Uygulama aynı zamanda Ukrayna’nın savaşı yeniden yapılandırma çabaları için de kritik öneme sahip olacak, zira kullanıcılar uygulamayı savaşta mala verilen zararı kaydetmek için kullanabilecek. Ukrayna’nın Batılı ortakları Diia’yı dünyayı dönüştürecek devrimci bir araç olarak lanse ediyorlar. Geçen yıl Washington’da uygulamanın tanıtıldığı bir etkinlikte USAID yöneticisi Samantha Power, Avrupa’nın ekmek sepeti olarak bilinen Ukrayna’nın artık dünyaya hediyesi olan “açık kaynaklı, dijital bir kamu malı” bu uygulamayla da tanınacağını söyledi. Bu hedef Washington’un yardımıyla gerçekleştirilecektir.
Ukrayna’daki savaş, yapay zeka için de bir test alanı oldu. “Algoritma savaşı” terimi, savaş alanında yeni teknolojiler geliştirme ve uygulama yarışını tanımlamak için kullanıldı. Batılı teknoloji şirketleri için savaş, öncü teknolojilerini gerçek zamanlı olarak test etmek için bir fırsat oldu. Silikon Vadisi firmalarından Palantir, Ukrayna’ya ticari uydu verileri ve sahadaki askerlerce paylaşılan uygulama mesajları dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan gelen bilgileri hızla harmanlamasına olanak tanıyan son teknoloji yapay zeka sağladı. Eskiden aynı işlem için yüzlerce analistin çalışması gerekiyordu. Palantir tarafından sağlanan teknoloji ayrıca Ukrayna insansız hava araçları için güvenli rotalar belirleyerek hava savunma sistemlerini ve Rus sinyal bozucularını atlatmalarına olanak tanıyor.
Diğer Batılı şirketler de Ukrayna’da önemli rollerle görevlendirildi. BlackRock, JP Morgan ile birlikte, Lüksemburg’da kayıtlı Ukrayna Kalkınma Fonu adlı bir yeniden yapılandırma bankasının kurluşuna yardımcı oluyor; BlackRock ayrıca ekonomideki yatırımları da koordine edecek. LSE’den Cooper, Ukrayna’nın “[BlackRock] ya da modeli son derece finansallaşmış ve Ukrayna’nın özel ihtiyaçlarına göre yeterince kalibre edilmemiş diğer büyük varlık yöneticisi fonlarla konuşmaması gerektiğini” söyledi. Bu ihtiyaçlar arasında kritik altyapının yeniden inşası, ülke içinde yerinden edilenlere konut sağlanması ve Ukrayna’nın üretim kapasitesinin artırılması yer alıyor. Tahmin edilebileceği üzere, Rus yetkililer BlackRock’ın katılımını ele alarak Kiev’in Amerikan firmalarına “kendini sattığını” iddia ettiler. (Tabii ki Rus yetkililer, 2022 yılına kadar Rus bankacılık ve enerji işletmelerinde büyük bir yatırımcı olan BlackRock ile kendi ülkelerinin uzun süredir devam eden ilişkisi hakkında hiçbir şey söylemedi).
Eleştirmenler, yabancı donörlerin Batılı firmaların hakim neoliberal yaklaşımına meydan okumak yerine onu güçlendirdiği konusunda temkinli davranıyor. Politik ekonomist Svitych, “USAID’in program dokümantasyonunu okursanız, ‘girişimcilik’, ‘güçlendirme’ ve ‘dayanıklılık’ ihtiyacını vurguladığını görürsünüz” dedi. “Bağışçıların Ukrayna vatandaşlarını hayatlarının kontrolünü ellerine almaya ve kendi kendilerine yetmeye teşvik etmeleri doğal ve hatta insani görünebilir. Ancak bu yaklaşımın dezavantajı, zayıf kamu altyapısı veya yeterli iş gücü korumasının olmaması gibi yapısal eşitsizlikleri ve bireylerin değil devletin düzeltme yetkisi ve kapasitesine sahip olduğu adaletsizlikleri küçümsemesidir.”
Batılı donörler ayrıca, Ukrayna’da kimi önemli işlevleri olan kof yolsuzlukla mücadele politikalarını destekledi. Dünya Bankası yolsuzluğu “kamu görevinin özel çıkarlar için kötüye kullanılması” olarak tanımlıyor, ancak bu tanım özel sektörü koruyor. Offshore ağlarının kullanımı gibi kamu görevinin kötüye kullanılmasını içermeyen bazı önemli suiistimal biçimlerini kapsamıyor. Yolsuzlukla mücadele söylemi aynı zamanda Ukrayna’nın kapitalizme geçiş sürecinde yaşanan feci başarısızlıkların bahanesi olarak da kullanılıyor. Bu kendi kendine hizmet eden görüşe göre, sistemin kendisi sorumlu değil; kapitalizmin başarısızlıkları birkaç kötü niyetli bireye yüklenebilir.
Şaşırtıcı olmayacak şekilde, teknoloji çözümcülüğü yolsuzluk karşıtı politikalarla da birleşti: Diia yolsuzluğa karşı bir panzehir olarak lanse edildi. Zelensky’nin uygulama hakkında belirttiği gibi, “bir bilgisayarın arkadaşı ya da vaftiz babası yoktur ve rüşvet almaz”. Ancak empati yeteneğine de sahip değildir, ki bu da sosyal yardımları keserken arzu edilen bir durum olabilir. Hükümet tarafından Mart 2023’te açıklanan “yeni toplumsal sözleşme”, devletin rolünün azaltılmasını ve vatandaşlara yönelik desteğinin asgari düzeye indirilmesini öngörüyor. Yeni plan, yardım ödemeleri üzerindeki “kontrolü güçlendirmenin” bir yolu olarak yardım ödemelerinin dijitalleştirilmesini içeriyor. Uygulamada bu, daha az sayıda insanın devlet yardımı almaya uygun bulunacağı anlamına geliyor.
Yine de Cooper, tüm bunlarla birlikte hükümetin alışılmadık derecede cömert kurumlar vergisi oranlarını geri çekmek gibi, son yıllardaki bazı “liberalleşme aşırılıklarını” tersine çevirdiğine dair geçici işaretler olduğunu da belirtti. Fakat Cooper, bu değişimin savaş zamanı zorunluluklarından kaynaklandığını savunuyor. “Serbest piyasa ekonomisiyle bir savaşa giremezsiniz” dedi. “Devletin egemen olduğu bir ekonomiye dönüşmeden savunma harcamalarında bu kadar büyük artışlar yapamazsınız. Bunu da vergileri artırmadan yapamazsınız.”
Ukraynalı yetkililer de yabancı yatırımcılar konusunda daha seçici olabileceklerini belirttiler. Geçen yıl Maliye Bakanı Sergii Marchenko, Londra Ukrayna İyileştirme Konferansı’nda bu değişimi yansıtan bir konuşma yaptı. “Geleneksel olarak her türlü paraya açıktık,” dedi.“Şimdi öyle değiliz. Eğer Ukrayna’ya yatırım yapmak istiyorsanız, Ukrayna’nın önceliklerini kabul etmelisiniz.” Savaş boyunca stratejik varlıkların millileştirilmesi de Washington’daki bazı destekçiler arasında tepkiye yol açtı.
Ukrayna’nın en zorlu görevlerinden biri, savaştan kaçan 6,5 milyon vatandaşı geri dönmeye ve ülkeyi yeniden inşa etmeye ikna etmek olacak. Hükümet zor bir durumda: Ucuz işgücü nedeniyle bölgeye gelen yabancı yatırımcıların ilgisini korumak için, kendilerini sadece düşük ücretli işler bekliyorsa geri dönmeye can atmayan mültecilerinin geri dönüşünü de sağlamak zorunda.
Cooper, geçmişin “turbo liberal rejiminin” tamamen terk edilmesi gerektiğini vurguluyor. “Tüm bunların temelinde çalışan nüfusun gelirlerini aktif bir şekilde arttırmak ve ‘damlama ekonomisi’ efsanesine bel bağlamamak yatıyor.” İyi işlerin mevcudiyeti, çatışma sonrası dış yardıma olan bağımlılığın azaltılması için de elzem olacaktır.
Ukrayna’nın toparlanması nesiller alacak. “Şok terapi 2.0“ın liberal ideologlar, Batılı hükümetler ve Silikon Vadisi şirketleri için değerli bir askeri, teknolojik ve ekonomik test alanı sağladığına şüphe yok. Ancak daha önemli olan soru – bunların hepsinin Ukrayna’ya kalıcı bir kalkınma, fırsat ve güvenlik sağlayıp sağlamayacağı – çok daha müphem bir sonuca götürüyor.
Bu yazı ilk olarak 24 Ağustos 2024 tarihinde New Statesman’de Lily Lynch tarafından yayımlanmıştır. Türkçeleştirdiğimiz versiyonda editöryal kimi değişikliklere gidilmiştir. Yazının orijinal halini okumak için tıklayınız.