Gazete Yolculuk Haber Merkezi – Buse Söğütlü
3 Mart 2004’te çalışanı olduğu Devrimci Hareket dergisinden çıktığı sırada susturuculu silahla başından vurularak katledilen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Önder Babat’ı anmak istedikleri için işkenceyle gözaltına alınan ve haklarında “terör propagandası” suçlamasıyla dava açılan 18 öğrenci bugün hakim karşısına çıktı.
Çağlayan Adliyesi’nde 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada avukatlar ilk olarak derhal beraat talebinde bulundu. Önder Babat katledildiğinde yanında bulunan okul arkadaşı ve sanıkların müdafiisi Erman Öztürk, derhal beraat talebi sırasında şu ifadeleri kullandı:
Önder’in arkadaşı avukattan savunma
“Bu dosya, benim tek başına avukatlık yaptığım bir dosya değil; aslında benim hayatımı şekillendiren olaylardan birini konu alan bir dosya. Önder benim ev arkadaşımdı, sınıf arkadaşımdı. 2004 yılında, 20’li yaşlarının başında Hukuk Fakültesi öğrencisi birinin “örgüt üyeliği” araştırılıyor ancak nasıl öldürüldüğü araştırılmıyor. Önder’in bir tane bile davası yoktu. Yanı başınızda yürüyen birinin birden yere yığıldığını ve hiçbir ses duyulmadığını düşünün. Silahla vurulduğunu emniyette söylediler bizi. Ertesi gün basında “Üniversite öğrencisinin başına taş düştü” haberleri vardı. Adli Tıp’ın önünde polis olduğunu sonradan öğrendiğim biri “Nereye gidiyordunuz?” diye sordu, “Dergiden çıktık, felsefe atölyesine gidiyorduk” deyince “Biz felsefe yaparsak böyle olur” dedi ve ortadan kayboldu. Ben yıllarca Önder’in nasıl öldürüldüğünü bir hakim karşısında anlatmadım, şu anda anlatıyorum. Hrant Dink cinayetinin faili Ogün Samast’ın olay anında birçok kamu görevlisi tarafından korunduğunu görmüştük. Ben eminim, Önder vurulduğunda o sokakta bir sürü kamu görevlisi vardı.
“Birini yargılayacaksanız bizi yargılayın”
İstanbul Üniversitesi’nin bir tarihi vardır. Turan Emeksiz, okulun bahçesindeki protestoda öldürülmüştür. Yıllar sonra Darbe Araştırma Komisyonu’nda Emeksiz’in hedef alınarak vurulduğu ortaya çıktı. Biz o okulun bahçesinde Önder’den sonra eylemler yaptık. Eğer bu çocuklar “yanlış” yaptıysa, onlara biz örnek olduk. Birini yargılayacaksanız bizi yargılayın. Bir hafta önce duruşmadayken deprem oldu. Belki 2. Dünya Savaşı’ndaki tahribattan daha büyük bir tahribat 6 saniyede gerçekleşecek. Kim hakkını arıyor? İşte bu çocuklar hakkını arıyor. Derhal beraat talep ediyoruz”
“Anmaya katılmak boynumun borcudur”
Derhal beraat talebinin reddedilmesinin ardından devam edilen duruşmada yargılanan üniversite öğrencileri savunmalarını gerçekleştirdi. İlk olarak konuşan üniversite öğrencisi Ahmet Ediz Kankur, şunları kaydetti:
“Neden orada bulunduğuma bir şeyler söylemek istiyorum. Önder Babat’la aynı üniversitede öğrenciyim. Üniversiteye ilk girdiğim yıllardan itibaren değerli hocalardan ders alma fırsatı bulduk. Onlar bize üniversite öğrencilerinin, devletin göz ardı ettiği konulara işaret etmek gibi bir yanının olması gerektiğini söylerdi. İstanbul’un en işlek caddesinde bir üniversite öğrencisi faili meçhule kurban gidiyor. 15 sene önce bir üniversite öğrencisi öldürülüyor ve davasında hiçbir ilerleme kaydedilmemiş. Duyarlı bir üniversite öğrencisi olarak devletin gözardı ettiği bu soruna işaret etmek benim görevim. Böyle bir anmaya katılmak suç değildir, aksine boynumun borcudur. Her yıl Önder Babat öldürüldükten sonra okulda anmalar yapılır. Daha önce Hukuk Fakültesi’nin önünde de yapılırdı ve polis saldırısı olmazdı. Eğer eylemin yasaklı olduğunu söylemek üniversite öğrencilerinin sille tokat gözaltına alınması ve öğrencilere ağır hakaretlerde bulunulmasıysa evet söylediler”
“Bu iddianameyi kabul etmiyorum, bize gözdağıdır”
Kankur’un ardından sözü alan Metin Coşkun ise şunları kaydetti:
“Evet, ben basın açıklamasına katılmak istedim ve slogan attım. Bu bir suç değildir, kaldı ki basın açıklaması dahi yapılamadı. “Önder Babat terör örgütü üyesiydi, onu anarsanız terör propagandası yaparsınız” diyor iddianame. Bu iddianame, Önder’i katleden zihniyetin hazırladığı bir iddianamedir. “Önder’i anarsanız siz de öldürülürsünüz” gözdağıdır. Ben çeşitli eylemlere, mitinglere, basın açıklamalarında katılan bir öğrenciyim. Gerçek bir dağılma uyarısının nasıl yapıldığını biliyorum ancak biz küfür, şiddet ve hakaretten başka bir şey görmedim. Ne Önder’in yaptıkları suç ne de bizim bu davaya konu eylemimiz suç; ben bu iddianameyi kabul etmiyorum, edemem”
Üniversite öğrencileri Berfin Kırbuğa ve Buse Akkoca da savunmalarını yaparak “Herhangi bir açıklama yapılmadan ve gözaltına alındım. İşkenceyle gözaltına alındık, ters kelepçeyle dakikalarca yerde bekletildik. İddianamede yazılanları kabul etmiyorum, sloganlarda bir “terör propagandası” da yoktur” ifadelerini kullandı.
“Gerçekleri söylemekten korkma”
Üniversite öğrencisi Elif Üçerli de savunmasını gerçekleştirdi. Üçerli, savunmasında, “Önder Babat’ın katilleri hala bulunamadı. Ben de onun okulunda okuyorum. Ben SBF öğrencisiyim, bizim okulumuzun duvarında “Gerçekleri söylemekten korkmayın” yazar. Ben beş yıl boyunca fakültemde ne olursa olsun gerçekleri söylemem gerektiğini öğrendim. Faili meçhule kurban giden bir üniversite öğrencisinin nasıl öldürüldüğünü sormak ve adalet talep etmek suç değildir” ifadelerini kullandı.
Hukuk Fakültesi öğrencisi, mahkeme heyetine hukuk anlattı
Üçerli’nin ardından söz alan üniversite öğrencisi Ezgi Ertürk, “Önder Babat katledildikten sonra otopsisinin yapılması bile engellendi, 15 yıldır davasında hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Ne komiktir ki bizim hakkımızda hızlıca bir iddianame hazırlandı” ifadelerini kullanarak başladığı savunmasına şöyle devam etti:
“Biz kendi okulumuzda yaka paça, yerlere yatırılarak gözaltına alındık. Hukuk Fakültesi öğrencisiyim. Propaganda suçunun unsurlarını bildiğimi düşünüyorum. Üniversite öğrencileri imzalı bir eylemde hangi terör örgütünün hangi cebir-şiddet içeren eyleminin içinde bulunmuşuz? Ben bunları bir Hukuk Fakültesi öğrencisi olarak size soruyorum”
Ertürk’ün ardından söz alan İbrahim Tuncel, daha önceki savunmalara atıfta bulunarak “Farkındaysanız arkadaşlarımızın çoğu tekrara düşüyor çünkü olay çok basit. Türkiye’nin kalbinde, İstiklal Caddesi’nde bir üniversite öğrencisi katlediliyor. Katledilmesinin ardından da hem vurulduğu sokakta hem okulunda hem fakültesinde anmalar yapılıyor ve saldırılar geçtiğimiz yıla kadar yaşanmıyor” ifadelerini kullandı.
“Yargılama yönlendiriliyor”
Mehmet Şimşek ise savunmasında, iddianameyi gördüğünde hem üzüldüğünü hem de öfkelendiğini belirterek “Önder Babat’ın okulunda ve vurulduğu sokakta anmalarının yapıldığından haberdardım. Bir üniversite öğrencisinin de bu bilinçte olması gerektiğini düşünüyorum. İddianameyi okuduğumda önce üzüldüm, sonra öfkelendim. Hakkında herhangi bir karar olmayan öldürülmüş bir üniversite öğrencisi hakkında öldürüldükten sonra “terör” iddiasında bulunmak doğru değil. Ben iddianamede yer alan ifadelerin, bilerek ve isteyerek yargılamayı yönlendirmek için olduğunu düşünüyorum. Sizin de bu iddianameyi kabul etmemeniz gerekirdi” dedi.
“İnsan onuruna sığmıyor”
Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Rojhat Tunç savunmasında “Hukuk Fakültesi öğrencisiyim, bu iddianameyi kabul etmemiz mümkün değil. Bu iddianame önümüze bir sınavda soru olarak gelse birçok öğrenci dönüp birbirine bakar “Bu nedir?” diye. Önder Babat katledilmiştir ama yaşıyor çünkü onun arkadaşları yaşıyor. Biz Önder’in faillerini sormazsak bizim daha çok arkadaşımız sokaklarda öldürülecek ve katilleri de korunacak. Sadece tek bir fotoğrafa bakarak ne yaşandığını görebiliriz. Yerlerde yatan öğrenciler ve her birinin başında 3-4 kişilik polis grupları; arkada da 70-80 kadar çevik; toplamda da 18 öğrenci. Bu iddianameyi hazırlayan savcının oturup düşünmesi gerekiyor çünkü öldürülmüş bir üniversite öğrencisinin ardından bunları yazmak insan onuruna sığmıyor” ifadelerini kullandı.
“‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı atılıyorsa orada işkence vardır”
Üniversite öğrencisi Serkan Uşak, savunmasında, “Tıpkı bizim gibi Önder Babat, İstanbul Üniversitesi öğrencisiydi. Demokratik ülke, demokratik üniversite istediği için katledildi. Önder’in katili 15 yıldır bulunamadı. Önder Babat’ın düşlerini paylaşan biri olarak benim onu anmamdan daha doğal bir şey olamaz. 5 yıldır Önder’in anmalarına katılıyorum. “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganı atılıyorsa orada bir işkence vardır; polis anonsu yoktur” ifadelerini kullandı.
Yine İstanbul Üniversitesi öğrencisi Büşra Islak, “Yerde uzun süre ters kelepçeyle bekletildik. Kendi okulumuzun önünde işkence gördük, araçta polisin tacizleri devam etti. Emniyet’te çıplak arama dayatması yapıldı. Bunlar insan onuruna aykırıdır. Önder Babat, üniversitemizin öğrencisi. Kendisi eşit ve adil bir dünya isteyen, tiyatro ve sanatla ilgilenen biriydi. Ben onun anmalarına ömrüm yettiği oranda katılacağım, bundan gurur duyuyorum” dedi.
Avukat Erman Öztürk, sanık savunmalarının ardından aldığı sözde müvekkillerinin kendilerini açıkça ifade ettiğini söyleyerek “Bu iddianameyi yazan savcıyla aynı hukuk fakültesinde okumuş olmamız çok ilginç. Siz birinin ayağına bassanız, o da “ah” dese, siz ona neden “ah” dedin diyebilir misiniz? Siz insanlara küfür ediyorsunuz, kamerasız ortamlarda bu çocuklara işkence ediyorsunuz; bu çocuklar sizin elinizden neden yemek alsın? “Açlık grevi yaptılar” diyen iddianameye bunu sormak lazım. Velev ki bir kişi terör örgütü üyeliğinden hüküm almış olsun, bunları yapabilir misiniz? Herkesin hakları vardır, öyle bir dünya yok!” ifadelerini kullandı.
Dava, 30 Ocak’a ertelendi; bir sonraki duruşmada 3 tanık polis dinlenecek.
Adliye önünde basın açıklaması
Adliye önünde duruşma öncesi yapılan basın açıklamasında ise Önder Babat’ın 15 yıl önce başından tek kurşunla, İstanbul’un en işlek caddelerinden İstiklal Caddesi’nde vurulduğu; Babat dosyasında hâlâ bir ilerleme kaydedilmediği belirtilerek “Yargılanmaya değil, Önder’i savunmaya geldik” ifadeleri kullanıldı.
Ne olmuştu?
18 öğrenci, Önder Babat’ın katledilişinin yıldönümünde Beyazıt Ana Kapı önünde bir anma eylemi gerçekleştirmek istemişti. Eylemin Valilik tarafından yasaklanmasının ardından “Önder Babat ölümsüzdür” diyerek Beyazıt Ana Kapı önünde eyleme başlayan üniversite öğrencilerine polis saldırmış, işkenceyle gözaltına almıştı.
Gözaltında tutuldukları bir günlük sürede de Vatan Emniyet’te işkenceye devam edilmiş, gözaltına alınan 18 öğrenci hakkında “terör propagandası” suçlamasıyla dava açılmıştı.