Yolculuk Blog – Ümit Kaynar
KAPİTALİZM: YOLSUZLUK-YOKSULLUK-YOKSUNLUK -4
Sınıfsal bileşenlerinin ayniyeti yanında, DP’nin iki liderinin (Bayar, Menderes) bireysel sınıfsal konumları da emperyalizmin biçtiği role tam uyuyordu. Tarım-ticaret kapitalizmine bankacı-iktisatçı Bayar, büyük toprak sahibi Menderes. Tabii bunun alt düzeydeki parti yöneticilerine yansıması, particiliğin kârlı bir işkolu ve ticaret alanı haline gelmesi. Halka ve kitlelere ulaşan biçimiyse, taşra parti yöneticilerinin, memur tayin, terfi, yer değiştirme, işten çıkarma vb. işlerde rüşvetlerle YOLSUZLUĞUN giderek yaygınlaşması?
Tarım-ticaret kapitalizmiyle, emperyalizmin güdülemesiyle, ihtiyaç da yandaşı için değil, Yaşar Kemal’in dönem röportajında naklettiği gibi, traktörü “at yarışı” yaptırarak kullanılmak için alınıyordu. (Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Siyasal Hayat (OGTSH), s:394) Traktöre ek olarak biçerdöver de hızla arttı. Bunlarla birlikte otobüs ve kamyonlar da… Tüm bunlar kendileri, parçaları, kullandıkları yakıtları ile ABD’ne ek gelir-soygun sağlıyordu. Mal alıp satma (ticaret) ve yoksulluk derseniz. Kapitalizmin özü itibariyle üretime değil, alıp satma YOLSUZLUĞU’na dayandığını yineleyelim. Sağ cenah siyasetçi ve mensuplarının üretim dışı ticaretten para kazanmaları ve taklitçilikleri süreğendir. Bu nedenle Marx İtalya’da ticaretin gelişimini lanetlemiştir.
Tarihe ve geçmişe bağlılıklarını kitlelere sürekli propaganda eden sağ ve kapitalizmin dönemsel yöneticisi Menderes’in İstanbul’un dokusunu bozup, ne şehircilikten, ne mimariden anlamadığı, “yüksek bilgisi” ile pergel ve cetvelle çizip harap etmesiyle görüldü. Tarih dokusunun harap edilip, “delikente” çevrilmesi Menderes’le başlatıldı. Hiçbir birikimi ve bilgisi olmamakla birlikte, her şeyi bilmek bunlarda “Allah vergisi” kronik bir hastalıktı. ABD’ye hizmet etmek için tramvayları kaldırıp, hatlarını sökmek eşsiz şehirciliğinin nişanesidir. Simdiki taklitçisi RTE da üniversite diplomasını hala ibraz edememesine rağmen ekonomist olduğunu ilan etmiştir. Havacılık şampiyonu olup, dünyanın sayılı havalimanlarından olan Atatürk Hava Limanı’nın yerine yer yer uçak inemeyen İstanbul Hava Limanı’nı yaptırmadı mı? Diplomasız şehircilik, ulaştırma şampiyonu Kanal İstanbul pazarlığı yapmadı mı? Tek bildikleri şey alıp-satmak olan zavallılar daha ne yapsın?.. Bunlara geçiş garantili yollar, havaalanları Abdülhamit ve İTC’den kalmadır. Bunların tarih ve geleneğe sadakati daha çok alıp-satmadadır. Yani Osmanlı Türk kapitalizminin geleneksel ve yerleşik (kronik) hastalığı doğaları olarak varoldukça sürecektir. Kapitalist-sağ parti liderlerinin hepsi yalan söylemişler, başka yöntem bilememelerini “takiyye” adıyla dine-İslamcılığa dayamışlardır. Bunların yalanlarını anlatmaya ciltler dolusu kitaplar bile yetmez. Yalan söylemenin kendisi başlı başına YOLSUZLUK olduğu için ayrıntılayıp vakit yitirmeyeceğiz. Bir örnekle anlatılırsa bizdekilerin de tanıdığı ama yaranamayıp mal ve para varlığıyla tehdit edilmekten kurtulamadığı Trump, 1170 günde Amerikalılara en az 18.000, günde 15 kez, Amerikan iş çevrelerine günlük 23,8 kez yalan söylemiştir. (Ergün Yıldızoğlu, Yeni Faşizm, Cumhuriyet Kitapları, 2. Baskı, İstanbul, Eylül 2020, s:90)
Daha iktidar olur olmaz, yurt dışına asker göndermek TBMM kararıyla olmasına rağmen, salt ABD’ye uşaklık için, bırakın Meclis’i, ilgili bakanın bile haberi olmadan Kore’ye asker gönderildi. Ege yöresinde Kore’ye gidip dönen askerlere “Koreli” dendiğini önceki yazılarımızda yazmıştık. İlgilenenler arşivden bulabilirler. Kore’ye asker gönderilmesine dönemin devrimcileri karşı çıktıkları için ceza aldılar. Kore’ye asker gönderilmesinin tek sebebinin Amerikan askerlerinin yıpranmaması olduğunu Amerikan yetkilileri bile söylüyor. (OGTSH, s:499) Amerikan uşağılığı salt Kore’ye asker göndermekle kalmadı. Bölgede Amerikan fedailiğine de soyunuldu. Arap ülkelerinin bağımsızlığına karşı çıkıldığı için Mısır’da, Bayar, burnu tasmalı çoban köpeği olarak resmedildi. (Age., s:500)
Menderes’in kişilik yorumunu yapmak gerekmez. Çünkü okuduklarımıza göre, ruhsal dengesi yerinde olmayan, her zaman her şeyi yapılabilecek bir hastadır. Bir özelliğini Vehbi Koç’tan nakledeceğiz: Koç bizzat Menderes tarafından zorla odasına getirilip azarlanmış, kredilerinin kesilmesiyle tehdit edilmiş, CHP’den istifa ettirilerek zorla 500 bin lira bağış alınmıştır. (Age.: s:545)
Örtülü ödeneğin son derece keyfi ve bireysel kullanımı yanında dinsel tavizlerde de olağan dışı artış yapmıştır. Said-i Nursi’nin yayın ve dinler arası sahneye sürülüşü, Necip Fazıl’ın İslam pehlivanı gibi ortalığa çıkıp yayıncılık ve kişisel nemalanışı, Peyami Safa vd. sağcıların çerçicilik yapmaları Örtülü Ödenek’le sağlandı. (Age, s:99-474-477) Bunlara sorarsanız “haram”a karşıdırlar, halkın vergilerinden oluşan Örtülü Ödenek’ten tıkınmaları tasarruf, olmayan itibarları için olmalı. Bir zamanların ünlü Türk Nazilerinden MİT’çi Cevat Rıfat Atılhan da hızla İslamileşip yayınlarıyla A. Emin Yalman’a suikast düzenleten Örtülü Ödenekçilerindendir. Gençler için inanılmaz görünür ama, Türkiye, Menderes’le Vatan Cephesi rezilliğini de yaşadı. Bu rezilliğin baş roldeki “hınk deyicisi” Murat Belge’nin babası Burhan Asaf Belge’dir. TKP’den Kadro’culuğa, oradan Menderesçiliğe ve muhterem Mahdum’un nakline göre Nazi-Hitlerciliğe vasıl olan bu zat, radyodan Menderes’in nutuklarının okuyucusu “özel spiker”di. Geçerken bir bilgi daha verelim: Siyasilerin meram anlatma yerine “nutuk atma” alışkanlığını Menderes getirip adet ettirmiştir. Ölülerden bile üye kaydedildiği (ilerde oy kullandırılacak) Vatan Cephesi’ne muhalefetin taktığı VC yakıştırması her şeyi anlatmaya yeterlidir.
DP – Menderes kapitalizmin dönemsel icraatını CHP’den devralıp aynen sürdürdüğü bilinir. İlk dönemde ekonomik rahatlama ve bolluk dışında ülke çok kötü yönetildi. Şu farkla ki kendi döneminde zenginleri var edip yaratarak bu kesime, halk “yeni zengin” diyordu. Ve bunlar aslında CHP’nin Varlık Vergisi, Savaş Vurgunculuğu ile zuhur etmişlerdi. Ama burjuvalıkla uzaktan bile ilgisi olmayan “Hacıağa” tipi ve gök görmediklerini önceki bölümde yer alan Yaşar Kemal’in bir röportajından aktarmıştık. Bu tipleme eski Yeşilçam filmlerinde Vahi Öz – Mualla Sürer ikilisinde vücut bulmuştu.
Bir de sağcıların hiç değinmediği, sanki öyle bir şey yokmuş gibi davrandıkları Tahkikat Komisyonlarıdır ki, aslında bırakın “ruhsal hastalığı”nı insanlığı iktidara tutsaklaştırma amacından insanlığa aykırıdır. Adını “Demokrat” koymuş DP yönetimi ki insana ve insanlığa aykırı icraatte bulundu. Tahkikat Komisyonu CMUK, Askeri Mahkeme Usulü, Basın Kanunu vd. her konuda savcı, sorgu hakimliği, sulh hakimliği gibi tüm yetkileri taşıyordu. (Age., 35-45) Komisyon “Milli İrade”ye dayalı Millet Meclisi’nden “tayin edilmiş” 15 DP milletvekili ve elbette hepsinin başı Menderes’ten oluşuyordu. Sakın yanlış anlaşılmasın, 1950-60 arası TC’yi yöneten DP ve Menderes’i anlatıyoruz. RTE ve AKP’yi değil. Bütün kapitalist modeller ve yönetimlerde her etkinlik YOKSUZLUK’la mücehhez. Ve emperyalizmle kuluçkaya hazır.
27 Mayıs Darbesi, MBK ve Devamı:
Şimdi de sivili yerine kapitalizmin askeri yönetimine geçelim. Ama bir hatırlatmayla. Sağcılar, “birinci” – “ilk” diye adlandırarak 27 Mayıs’a sürekli söverler. Oysa 27 Mayıs ilk askeri darbe değildir. 1908 Burjuva Devrimi’nden sonraki Abdülhamit, burjuva özgürlüklerle bağını yitiremeyecek Taksim Toplu Kışlası’ndaki askerlerin ayaklanmasını destekleyip yönetime tekrar ele geçirmeye çalıştı. Yani Abdülhamit ilk-birinci askeri darbecidir. 27 Mayıs’ta darbe yapılmasına rağmen, emperyalist-kapitalist sistemin dışına çıkılmadığı için her şey olduğu gibi devam etti. Bu kez Menderes’e – DP’ye yaptıramadıklarını adını Milli Birlik Komitesi (MBK) koyan cuntaya yaptıracaklardı.
DP’nin her yönden kötü gidişi üniversite öğretim kadroları, öğrenciler, gazeteci yazarlar, askeri öğrenciler, CHP’nin el altından faaliyetleri… ve nihayet, kaçıncısı olduğu bilinmeyen cunta faaliyetlerinden, adı sonradan Milli Birlik Komitesi (MBK) olan hiyerarşi dışı darbe ile iktidara el kondu. Radyo bildirisiyle özellikle ikili anlaşmalara, NATO’ya CENTO’ya bağlı oldukları ilanıyla ABD’nin onayı alındı. Sonraki belgelerden ABD’nin darbeden haberdar ve içinde olduğu ortaya çıktı. Esasen Alparslan Türkeş’in cunta içindeki varlığı, ABD’nin hazırlık döneminde dahi faaliyetten haberli oluşunun kanıtıdır.
MBK’nın ilk icraatı adı sonra EMİNSU konan gençleştirme adıyla ordu üst ve orta kademe subaylarını tasfiye etmek oldu. Tasfiye edilenlerin aslında 27 Mayıs’a karşı olan ya da yeterince yanında olmayanlardı. Buraya kadar anlaşılabilir bir tepkidir. Ancak tasfiye edilenlerin tazminatının Menderes’in hazinede kuruş bırakmayışı nedeniyle ABD’den karşılıksız para alınarak yapılması ABD’nin 27 Mayıs’ın ne denli destekleyicisi oluşunun bir başka kanıtıdır. Benzeri bir tasfiye de üniversite öğretim üyeleri’nden 147’sinin “ilmileştirme” adıyla, solcu öğretim üyelerine yapılmasıdır.