Gazete Yolculuk Haber Merkezi
Devrimci Hareket, Trump’a yönelik suikast girişimine ve NATO Zirvesi’ne ilişkin resmi internet sayfasından bir yazı yayımlayarak “Emperyalizmin sosyalizme karşı tavrı gereği halk ve devrim karşıtı olarak kurulan bir örgüttür NATO. Sovyetlerin Nazi faşizmine karşı başarısı ve sosyalizmin çeşitli coğrafyalara yayılması sonrasında emperyalizm tarafında bir savaş örgütü olarak kuruldu.” ifadelerini kullandı.
Devrimci Hareket tarafından yayımlanan yazının tamamı ise şöyle:
“Dünya ölçeğinde tekelleşmenin ve askerleşmenin hız kazandığı, paylaşım savaşı eksenindeki kutuplaşmaların giderek daha sert çizgilerle ifade edilir ve görünür hale geldiği koşullarda, akılları şu veya bu oranda çelmeleme hesapları eşliğinde “istikrar, normalleşme” gibi kavramlardan vazgeçilmiyor. Biri diğerinin muadili iki başkan arasındaki seçim yarışını, halkların yararınaymış gibi göstermek için her yola başvuruluyor.
Küresel istikrarsızlığın bir numaralı sorumlusu, mevcut saldırı ve yağma düzeninin garantörü ABD’de bir saldırı oluyor Erdoğan “küresel istikrara gölge düşmemesi için failler ve azmettiricilerin en kısa sürede adaletin huzuruna çıkarılması” temennisinde bulunuyor. ABD’nin bugün ve devamında dünya ölçeğinde aldığı rolün daha çok savaş daha çok yıkım, kan ve gözyaşı olduğunu tartışmak bile gerçekte zaman kaybı olur. Başkanın “Demokrat” veya “Cumhuriyetçi” olması da işin özünü değiştirmiyor. Bugünün dünyasında normalleşme adı altında yaşanan sınıfsal aynılaşma ve çıkar örtüşmeleri, Biden’li ABD’nin Ukrayna’da veya Gazze’de ne yaptığı ve neler vaad ettiği, aradaki farkı tartışmanın anlamsızlığına somut örnektir. Washington’daki NATO toplantısında alınan kararlardan sonra hala ABD politikaları için Biden-Trump farkı tartışmak sınıfsal bakışta bir soruna işarettir.
Değişen işlev ve tarihçe
Emperyalizmin sosyalizme karşı tavrı gereği halk ve devrim karşıtı olarak kurulan bir örgüttür NATO. Sovyetlerin Nazi faşizmine karşı başarısı ve sosyalizmin çeşitli coğrafyalara yayılması sonrasında emperyalizm tarafında bir savaş örgütü olarak kuruldu. Darbelerden kontrgerilla faaliyetine, uyuşturucu ve silah ticaretine kadar hemen her yola başvurdu. Emperyalizmin son 75 yıllık tarihinin en kirli sayfalarına dair iz sürmek gerekirse akla ilk gelen yapının NATO olduğunu söylemek abartılı olmaz.
1990’da reel sosyalist zeminde yaşanan çözülme sonrasında bu kez, bu coğrafyalarda kapitalizmin yeniden yapılanması için parçalanma dahil her yola baş vurulurken Afganistan’dan Yugoslavya’ya, Irak’tan Libya’ya kadar her müdahalede NATO yeni işleviyle devredeydi.
1980 öncesinde Kemal Türkler, Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil gibi aydınların katledildiği politik cinayetlerde olduğu gibi 1990 sonrasında Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu vb’nin katledilmesini, tetiği çekenlerin kişisel kimliği ile sınırlı olmayacak şekilde NATO’ya kadar uzanacak bağlamlar içinde ele almak mümkün. Benzer şekilde 2008’den itibaren Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlarda olduğu gibi yargı eliyle yapılan müdahale ve düzenlemeler son tahlilde emperyalizmin/NATO’nun görev paylaşımı bağlamında ihtiyaç ve beklentilerinden bağımsız değildir.
2008 krizinin sonuçlarını daha net biçimde vermeye başladığı 2011’le beraber dünyada daha yaygın daha bütünlüklü müdahalelere tanık olduk. Biriken çelişmeler, artan aktör sayısı değişen güç dengeleri bir kez daha dünyayı yeniden paylaşımın eşiğine getirmişti. Üçüncüsünün önceki iki büyük savaştan farkı, NATO gibi küresel bir savaş makinesinin varlığı ve bunun yanında vekalet savaşının yaygın biçimde kullanılması, savaş enstrümanlarının çeşitlenerek değişmesiydi. Artık tüm kıtalar bu paylaşımın sahasıydı. Ön/lokal cepheler yaygın ve değişkendi. Bunun içinde çeşitli ülkelerden cihatçı/savaşçı devşirmek de darbe yapmak da ticaret savaşı açmak da vardı.
NATO’nun kuruluşunun 75. yılında Washington’da yapılan toplantıda alınan kararlar, kutuplaşmanın hangi yönde geliştiğini, NATO’nun yeni dönem rol ve işlevini gösteriyor. 2022 Madrid zirvesinde olduğu gibi bu kez daha açık ve net biçimde Rusya ve Çin, NATO’nun hedefi olarak tanımlanıyor. Zirve’ye Pasifik’teki kuşatma ve işlev bağlamında Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya temsilcileri katılıyor. Ortadoğu da Afrika da NATO’nun görev tanımları içerisinde yer alıyor. Ukrayna’ya silah ve F-16 sevkiyatı, 40 küsür milyar Euro destek gibi Karadeniz’in bir NATO gölü olarak görüldüğünü işaret eden kararlar; Bulgaristan, Romanya ve Almanya’ya silah yığınağı, Rusya’nın kuşatılmasına verilen önemi olduğu kadar önümüzdeki sürecin ne denli sıcak geçeceğini gösteriyor. Bu bir yanıyla bizzat Rusya için (Rusya’yı denklemden düşürmek için) yapılırken diğer yanıyla Rusya’nın kendi sınırları içinde hapsedilerek başka coğrafyalarda savaşamaz hale getirme amaçlıdır. Zirvede alınan kararlardan biri de NATO’nun Ürdün’de ofis açmasıdır. Bunun bir yanıyla İsrail’in güvenliğini gözetmek anlamına geldiğini diğer yanıyla da İran için tehdit oluşturacağını söylemek mümkün.
Zirvede ayrıca 2026 toplantısının Türkiye’de yapılması kararlaştırıldı. Bunun, dünyadaki sömürü-yıkım ve toplam kötülüklerin baş sorumlularının bir araya gelmesinin ne anlama geldiğini bilmek/görmek açısından; yoldaşımız Önder Babat‘ın profesyonelce katledildiği, her türlü itirazın en sert yöntemlerle karşılandığı NATO’nun 2004 yılındaki İstanbul zirvesi anımsanabilir. Bir süredir her yola başvurularak hâkim hale getirmeye çalıştıkları “sessizlik iklimi” acı reçetelerin de bu türden toplantı vb.nin de sorunsuz uygulanması içindir. Bu tespit aynı zamanda bizlerin görevlerine; neyi, nasıl, kimlerle yapmamız gerektiğine dair ipuçları veriyor.
Zirveden birkaç gün sonra miting sırasında Trump’a silahlı saldırı düzenlenmesi, gerek ABD seçimleri gerekse dünya dengeleri vb. açısından gündeme oturdu.
Trump’a yönelik saldırı nasıl değerlendirilmelidir?
Bu konuda yapılan değerlendirmelerde yaygınlıkla gözlenen yanılgı, ABD başkanlığının ve dolayısıyla da politikalarının başkanın kişiliğine göre büyük değişimler göstereceği varsayımıdır.
Eğer amacınız magazin değilse; saldırganın kişisel niteliklerine uzun uzun değinen veya akıldışı da olsa her olasılığa yer veren değerlendirmeler yerine, bu saldırının Trump’a oy kazandırabileceğinden söz edilebilir ama daha da önemlisi kim kazanırsa kazansın özünde bir şeyin değişmeyeceğinin, halkların emperyalist güçlere karşı mücadelesini ve araçlarını/barikatlarını ona göre geliştirmesi gerektiğinin üzerinde durulmalıdır.
Kimilerinin söylediği gibi ABD yönetimi gerçekten dağılmış ve karar alamaz durumda mı; gerçekte aralarındaki fark sembolik hale gelmiş demokratlarla cumhuriyetçilerin hangisinin adayının seçimde kazanacak olması çok mu önemli? Buna yanıt verirken, 2020 yılında Biden seçildiğinde ona dair taşınan iyimser beklentileri ve devamında yaşananları anımsayalım. Son NATO toplantısında alınan kararların başkana göre değişmeyeceğini bilmek için siyaset bilimi eğitimi almış olmak gerekmiyor. Bu, sınıf gerçekliğidir. Seçilecek olan başkan, paylaşım ve hegemonya savaşında ABD’nin zaten planlanmış olan politikalarının sembolik icracısı olacaktır.
Mevcut tablo gösteriyor ki safların sınıfsal ölçülerle tayin edildiği, bir avuç zorbanın yalnız bırakıldığı, halkların/ezilenlerin aralarındaki farkın müttefikliğe engel görülmediği bir birleşik mücadele zemini ve araçları, bugünün en acil ihtiyacı, çözüme gidecek YOL’da en önemli basamağıdır; emperyalizme ve faşizme karşı mücadelenin başarı koşuludur.”
Devrimci Hareket
16 Temmuz 2024