Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini sunduğumuz bu yazı, FHKC’nin kurucu lideri Corc Habaş’ın ölümünün ardından, 30 Ocak 2008’de Electronic İntifada’da Esad Ebu Halil tarafından, muhtemelen içtenlikle saygı ve hayranlık duyulan bir devrimcinin yitirilmesini takip eden üzüntü ve karamsarlığın etkisi altında kaleme alınıp yayınlandı. Yazarın Habaş’la kişisel tanışıklığının da beslediği öznel değerlendirmelere rağmen Filistinli direniş örgütlerinin tarihi, farkları ve günümüzde -7 Ekim’den sonra bile- hala yerli yerine oturtulamayan “Filistin direnişine tüm bileşenleriyle nasıl bakılmalı” sorusuna Habaş’ın kendi bakışından referansla yanıt veren metni, Habaş’ın doğumunun üzerinden 98 yıl geçmişken Habaş’ın ve Filistin direnişinin yeni sayfalar eklenmekte olan mirasını yaşatması adına okuyucularımıza sunuyoruz.
Corc Habaş’ın Filistin davasına katkısı
Hayatımın yarısından fazlasını ABD’de geçirdim ve geçen hafta vefat eden Filistinli devrimci George Habash’ın New York Times’ın baş sayfasındaki ölüm ilanında “terör taktisyeni” olarak nitelendirildiğini okuduğum gün hissettiğim yabancılaşmayı hiçbir zaman hissetmedim. Tanıştığınız ve bir insan olarak saygı duyduğunuz nazik ve kibar bir adamın terörist olduğuna sizi ikna etmek istediklerinde, aksini bildiğiniz halde ne yaparsınız? Beyhude bir çabayla tanımları mı tartışırsınız? Geriye dönüp sivilleri öldürme sicili bulunan Usame Bin Ladin, eski İsrail başbakanı Menahem Begin, El Fetih Devrim Konseyi kurucusu Ebu Nidal veya Şilili diktatör Augusto Pinochet kadar korkunç ve grotesk olan Siyonist milis lideri ve daha sonra İsrail başbakanı olan Yitzhak Rabin için nasıl övgü dolu ölüm ilanları yazdıklarına mı bakarsınız?
Ancak gerçekleri uyduramazlar ve Filistin tarihinin anlatısını çarpıtamazlar. Benim kuşağım ve daha yaşlıların çoğu George Habash’ı tanır ve ona saygı duyardı. Ona tapmadık ya da onu yanılmaz ilan etmedik. Kişisel düzeyde onun dürüstlüğüne saygı duyardık. Ürdün’ün başkenti Amman’da aldığı aylık 300 dolarlık emekli maaşından fazlasını reddeden bir adam vardı karşımızda. Bir keresinde bir grup zengin Filistinli, Filistin – Arap – devriminin sembolünün yoksulluk içinde ölmesini istemedikleri için ona ilerleyen yaşlarında ödeme yapmayı planladılar. Habaş, anılarına yardımcı olması için bir araştırma asistanı tutacak parayı bile kabul etmedi.
George Habash, Yaser Arafat’ın antiteziydi: Arafat dürüst değilken o dürüsttü; Arafat tutarsızken o tutarlıydı; Arafat kaypakken o ilkeliydi; Arafat aldatıcı iken o şeffaftı; Arafat sahteyken o samimiydi; Arafat soytarıyken o ağırbaşlıydı; Arafat kibirliyken o mütevazıydı; Arafat otokratikken o muhalefete karşı hoşgörülüydü ve kişilikleri arasındaki tezat böyle sürüp giderdi.
George Habash, Nakba’dan, yani Filistinlilerin 1948’de anavatanlarından kitlesel olarak sürülmelerinden, 1976’da Lübnan iç savaşının ilk aşamasının sona ermesine, Sol’un gerilemesine ve Sedatizm’in başlamasına kadar uzanan bir dönemi temsil ediyordu. Arap dünyasında derin bir ideolojik dönüşümün yaşandığı o döneme kadar Habaş, Arap siyaset sahnesinde önemli bir aktördü. Arap rejimleri tarafından korkulan, mülteci kamplarında ise saygı duyulan ve sevilen biriydi. Kamplardaki sıradan insanların bir insana Habash’a gösterdikleri tepkiyi gösterdiklerini daha önce gördüğümü sanmıyorum. Ona duydukları sevgi gerçekti çünkü onun samimi olduğunu hissediyorlardı.
Eğer 20. yüzyılın ikinci yarısı için dünyada devrimci bir sembol varsa, bu George Habash olmalıdır. Kendisi 2008 yılında pek tanınmıyor olabilir ama İslamcılığın Arap solunu gölgede bıraktığı İran İslam Devrimi’nden önce gazete okuyan herkes onu tanırdı. Habaş, Arap güncel tarihinin ana yapıcılarından ve Filistin siyasi mücadelesinin seyrini değiştiren bir avuç isimden biridir.
Habaş’ın “Hıristiyanlığının” -sanki dindar birisyimiş gibi- Arafat yerine Filistin ulusal hareketinin lideri olmamasının tek nedeni olduğu sık sık söylenir. Ben bu görüşe hiçbir zaman katılmadım. Habaş’ın samimiyeti, dürüstlüğü ve bütünlüğü Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) liderlik etmemesinin nedeniyken, Arafat’ın “becerileri” onu on yıllar boyunca iktidarda tuttu. Habaş’la tanışma ayrıcalığına sahip olanlar onun samimiyeti ve dürüstlüğünün yanı sıra doğal alçakgönüllülüğünü ve kendini net bir şekilde ifade edebildiğini gördüler. Shafiq al-Hout, As-Safir’de Habash’ın kendine müstesna bir devrimci olduğunu yazdı, ancak daha sonra onun bir devrimcinin nasıl olması gerekiyorsa öyle birisi olduğunu da ekledi.
George Habash Nakba tarafından şekillendirildi. Filistin’in el-Lydd kentinde doğdu ve orta sınıf ailesi, diğer binlerce aile gibi, Yitzhak Rabin liderliğindeki Siyonist milisler tarafından şiddet kullanılarak evlerinden çıkarıldı.
Habaş o sırada Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde (AUB) öğrenciydi ve burada öğrenci kulübü al-‘Urwah al-Wuthqah’daki Arap milliyetçiliği fikirlerinden çoktan ilhamını almıştı. İsrail’in kuruluşundan sonra (Batı’daki Siyonist propaganda Filistin ulusal isteklerini bir “yıkıcılık” faaliyeti olarak göstermeyi başardığı için buna “Filistin’in yıkımı” demeliyiz) intikam almak için harekete geçmek için çok beklemedi – ve intikam onun erken dönemdeki motivasyonuydu. Mısırlı bir aktivistle birlikte Lübnan ve Suriye’de küçük çaplı bombalama eylemlerine girişti. Saldırıların bazıları gerçekten teröristti: bir sinagogun bombalanması gibi. İlk Habaş Yahudi karşıtıydı ama bu zamanla değişecekti. Ancak bu küçük grup, Kata’ib al-Fida’ al-‘Arabi, resmi otoriteler için kolayca dağıtılabilir vaziyetteydi.
Habaş daha sonra kitle hareketinin ve kolektif eylemin gerekliliğini fark etti. Saatlerce süren toplantıları boğan teorik tartışmalar ile ideolojik münakaşalar konusunda sabırsız olan eylem peşindeki AUB tıp öğrencisi arkadaşı, parlak taktisyen Wadi’ Haddad ile güçlerini birleştirdi. (Haddad’ın “Her yerde düşmanın peşinden gitmek” sloganı, 1971’de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden (FHKC) ayrılmak zorunda kalışına dek örgütünün sloganı haline geldi).
Habaş ve Haddad (AUB tarih profesörü Constantine Zurayq’ın yazılarından ve fikirlerinden etkilenen) diğer öğrencilerle birleşerek Arap Milliyetçileri Hareketi’ni kurdular. Bu hareket, 1948’de Filistin’in işgalinin ilk siyasi ve örgütsel yankılarından biriydi ve Arap dünyası genelinde siyasi örgütlenmelere ilham vererek ve onları başlatarak çağdaş Arap siyasetine damgasını vurdu.
Habaş ve Haddad, AUB’den mezun olduktan sonra Ürdün’de yoksul mülteciler için bir klinik kurdular. Orada, Kral Hüseyin’i, ordu komutanlığı yapan İngiliz subayı Glubb Paşa’yı görevden almaya zorlayan Arap milliyetçisi kıpırdanmalarına katkıda bulundular.
Habaş ve yoldaşları Baas ile yollarını buluşturmayı da denediler ancak Filistin’in kurtuluşunun veya “silahlı mücadelenin” BAAS’ın ya da kurucusu Mişel Eflak’ın önceliği olmadığı izlenimini edindiler.
Habaş’ın kariyerine ilişkin herhangi bir değerlendirme, bu deneyimin hatalarını, yanlışlarını ve eksikliklerini de dikkate almalıdır – ki bunların bir kısmı ancak geriye dönüp bakıldığında görülebilir. Arap Milliyetçileri Hareketi, Filistinlilerin Siyonist işgal ve tehdide karşı silahlı bir yanıt verme arzusunu anlamakta geç kaldı. Ayrıca “kurtuluş “un siyasi bir açıklamasını formüle etmekte de net değildi. “İntikam” hareketin sloganlarından biriydi, ancak bu pek de siyasi bir program anlamına gelmiyordu.
Hareket aynı zamanda Mısır rejiminin bir kolu haline geldiği için de eleştirilmelidir; Habaş 1964 yılında Mısır Devlet Başkanı ve Arap milliyetçiliğinin sembolü Cemal Abdül Nasır ile tanıştı ve iki adam açıkça birbirlerine aşık oldular. İlerleyen yıllarda Habaş, Nasır’ın adı her geçtiğinde ağlardı. Habaş, Sedat ve diğer Arap yöneticilerin davranışlarının aksine, Nasır’ın Batı ile ilişkilerinde temsil ettiğini düşündüğü Arap haysiyet duygusuna büyük önem veriyordu. Habaş’ın, Arap petrol yöneticilerinin ABD Başkanı George W. Bush ile kelimenin tam anlamıyla dans ettiğini gördüğünde ne düşünmüş olabileceğini merak ediyor insan.
Arapların 1967 Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından bile Habaş, mülteciler arasında artan siyasi hayal kırıklığına ve hatta öfkeye rağmen Nasır’dan kopmak istemedi. Habaş’ın Nasır’la tek ciddi anlaşmazlığı, Nasır’ın ABD’nin Arap-İsrail çatışmasını sona erdirmeye yönelik siyasi çerçevesi olan 1969 Rogers Planı’nı kabul etmesiydi.
Savaştan sonra Habaş, kısa sürede El Fetih’ten sonra en önemli ikinci Filistin örgütü haline gelen FHKC’yi kurdu ve Hamas’ın yükselişine ve 1980’lerde Filistin ve Arap siyasetinin İslamlaşmasına kadar bu konumunu korudu. Arap Milliyetçileri Hareketi etkin bir şekilde Marksist-Leninist örgütlere dönüşmeye karar vermiş ve Siyonizme karşı gerilla savaşının Filistin’in nihai kurtuluşunu sağlayacağı inancını benimsemişti. El Fetih’in aksine FHKC siyasi endoktrinasyona önem veriyor ve örgüte katılanları dikkatle tarıyordu. Farklı ülkelerden gelen genç Araplar Ürdün’deki ve daha sonra Lübnan’daki kamplarda eğitim alarak mücadeleye katıldılar – bu Dubai’nin Arap gençlerinin arzu nesnesi olarak ortaya çıkmasından çok önceydi. O zamanlar hedef Filistin’di.
FHKC kısa sürede bölünmeler ve ayrılmalar yaşadı; bunlardan ilki, Habaş Suriye hapishanesindeyken 1968’de kendi ayrılıkçı grubu olan FHKC-Genel Komutanlığı’nı kuran Suriye istihbaratına çalışan Ahmed Cibril tarafından gerçekleştirildi. Ertesi yıl, Habaş’ın özellikle bir hatip olarak muazzam karizması karşısında şaşkınlığa uğrayan Filistinli politikacı Nayif Hawatmeh ayrılarak Filistin’in Kurtuluşu için Demokratik Cephe’yi (DFLP) kurdu. Bunu daha küçük çaplı başka ayrılmalar izledi ve eğer Arafat’ın desteği ve finansmanı olmasaydı -ki Arafat Habaş’ı kontrol altında tutmak için Filistinli örgütlerdeki pek çok ayrılmayı teşvik etti, finanse etti ve silahlandırdı- DFLP uzun süre ayakta kalamazdı.
FHKC, Arap ülkeleri Batı ve İsrail tarafından dayatılan rejimlerden kurtarılmadan Filistin’in kurtuluşunun mümkün olmayacağını savunuyordu. Habaş, Vietnam’a bakarak Arap “Hanoiler” çağrısında bulundu ve Filistin’in kurtuluşunun her Arap başkentinden geçtiğini belirtti. “Silahlı mücadele” kurtuluşa giden en önemli yoldu.
İlk dönemlerinde FHKC, SSCB’ye sadık olmayan ve hatta Maoizm ile flört eden bağımsız bir sol yol çizme vaadinde bulundu. Ancak 1973’e gelindiğinde Sovyetler Birliği’ne bağlılık yemini eden Arap komünist örgütlerinin saflarına katıldı.
FHKC Ürdün’de aktifti ve 1970 yılında Ürdün rejimi tarafından (ABD ve İsrail’in desteğiyle) Filistinlilere ve savaşçılarına karşı gerçekleştirilen bir dizi katliam olan Kara Eylül’de önemli bir rol oynadı. Kara Eylül sırasında hedef alınan diğer örgütler gibi FHKC de Lübnan’a taşınmış ve Lübnan’daki siyasi durumun kışkırtılmasına yardımcı olmuştu.
1970 yılının başlarında Habaş ve FHKC, Ürdün’e giden birkaç uçağın kaçırılmasını organize edip uçaklar imha edilmeden önce tüm yolcuları ve mürettebatı serbest bırakarak dünya çapında ün kazanmıştı. Bir keresinde tanıştığım Alman bir uçuş görevlisi, Habash’ın Amman’daki Intercontinental Otel’de bir grup rehineye yaptığı İngilizce konuşmayı dinledikten sonra Filistin davasının destekçisi olduğunu söylemişti -ki kendisi de rehinelerden biriydi. Habash daha sonraki yıllarda uçak kaçırma olayları konusunda biraz savunmacı davranacaktı; Bin Ladin ya da Ebu Nidal’in terörizmiyle ilişkilendirilmekten nefret ediyordu. Bu eylem biçiminin belirli bir nedenle (eski İsrail başbakanı Golda Meir’in Filistin halkının var olmadığında ısrar ettiği bir dönemde Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumu vurgulamak) ve sınırlı bir süreyle geçerli olduğunu savunacaktı. Ancak hiçbir adil değerlendirme, iyi ya da kötü, bu deneyimi görmezden gelmemeli ya da geçiştirmemelidir.
Habaş ayrıca silahlı eylemlerin Filistin içinde sınırlandırılması yönündeki direktiflere rağmen “uluslararası operasyonlara” devam etmekte ısrar eden Wadi Haddad ile de ilgilenmek zorunda kaldı. Pervasızca görülen bazı eylemleri sonucunda Haddad’ın FHKC üyeliği “donduruldu”.
Haddad’ın İsrail ve müttefiklerine karşı eylem standartları Habaş’ınkinden farklıydı. Habaş, yüksek etik ve siyasi standartların her türlü siyasi ve askeri eyleme ilham vermesi gerektiğine inanıyordu. Bu, örgütünün bu standartları ihlal eden bazı eylemlerde bulunmadığı anlamına gelmiyor, ancak Habaş, arkadaşı ve yoldaşının maceracı eğilimlerini dizginlemekte her zaman başarılı olamadı. Haddad birkaç yıl boyunca örgütün onayı olmadan “FHKC’nin Uluslararası Operasyonları” adını kullanarak operasyonlar düzenlemeye devam etti ve sonunda örgütten ihraç edildi.
George Habash, 1972 yılında FHKC’den yoldaşı yazar Ghassan Kanafani’nin Mossad tarafından öldürülmesinden ziyadesiyle etkilendi ve kendisini zayıflatan bir felç geçirdi. Habash’ın kendisi de İsrail’in birkaç suikast girişiminden kurtuldu; bunlardan birinde İsrail, Habash’ı taşıdığını düşündüğü bir uçağı kaçırdı oysa Habash uçuştan sadece birkaç dakika önce uçak değiştirmişti.
Habaş, 1974 yılında Arafat’ın iki devletli çözüm için çalıştığını fark edince FHKC’nin FKÖ üyeliğini dondurdu. Habaş, halka açık konuşmalarında söylemekten hoşlandığı gibi, “Filistin’in her milimetresinin” özgürleştirilmesi konusunda tavizsiz bir duruşu savunan Retçi Cephe’nin kurulmasında etkili oldu. Ancak Habaş’ın en büyük hatalarından biri şuydu: Cephe, Arap hükümetlerine sadık ya da onların yaratığı olan birçok örgütü içeriyordu. Bu durum Irak, Suriye ve Libya rejimlerine FHKC de dahil olmak üzere örgütler üzerinde muazzam bir nüfuz sağladı.
Cömert mali yardımlara direnmek çok zordu ve Suudi ve Körfez fonları aracılığıyla El Fetih’i çok daha önce vuran devrimin yozlaşması hadisesi FHKC’yi de vurdu, siyasi bağımsızlığını tehlikeye attı. Özellikle 1975’te İç Savaş’ın patlak vermesinden sonra Lübnan’daki operasyon üssü de devrimi tehlikeye attı. Kısa sürede çok rahat bir üs haline geldi ve diğer Filistinli ve Lübnanlı örgütler gibi FHKC de savaş alanında radikal bir güç değişimi istemedi. (Ancak bunda en büyük sorumluluk, İsrail ile bir çatışmayı tetikleyebilecek radikal bir siyasi düzen yaratmak istemeyen Arafat ve Suriye rejimine aittir). En azından FHKC, Lübnan Ulusal Hareketi’ni destekleme politikası izlerken, Arafat ve arkadaşları ayak sürümeye devam etti.
Retçi Cephe 1977’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın Kudüs’e yaptığı ziyaretin ardından Suriye ve Irak’ın kısa bir süreliğine uzlaşmasıyla dağıldı. Bu dönem Sol’un düşüşünün ve İslam Devrimi’nin yükselişinin başlangıcı oldu. Habaş siyasetten kademeli olarak çekilmeye başladı. Yıllardır ayrılmaya çalışıyordu ama yoldaşları buna izin vermiyordu. Onun sembolik varlığının FHKC için çok değerli olduğunu biliyorlardı ve onsuz çökeceğinden korkuyorlardı. Elbette haklıydılar. Habaş’ın liderlikten gönüllü olarak istifa ettiği 2000 yılından bu yana FHKC’den söz etmek mümkün değil.
Habaş’ı en son birkaç yıl önce, emekli olduktan sonra Şam’da gördüm. Bu benim için çok üzücüydü çünkü son görüntüsünü, 1977’de bir lise öğrencisi olarak onunla ilk tanıştığımdaki görüntüsüyle karşılaştırmak zorunda kaldım. Devrimci dürtüsü ve tutkuları azalmamıştı ama boş ofisi çok şey anlatıyordu. FHKC neredeyse ölmüştü ve Habaş siyasi olarak önemsizdi. Halk Cephesi’nin uzun deneyimine ilişkin bazı eleştirilerimi onunla paylaştım ve tipik olarak açık fikirli ve son derece demokrattı. İslamcıların (Hamas ve Hizbullah) yükselişine fazla boyun eğmiş görünmesi beni rahatsız etti. Bana göre her ikisini de eleştirmeden destekliyordu. “Biz denedik, şimdi de onlar denesin” diyordu, “Sıra onlarda.” Solun yeniden canlanmasına ilişkin sözler duymayı umuyordum ama duyamadım.
George Habash hayatını Filistin için yaşadı – her dakikasını. FHKC ya da onun uzun siyasi ve askeri deneyimi hakkında ne düşünülürse düşünülsün, adanmışlığı ve cefakarlığı örnek teşkil eden bir devrimci mücadele modelini temsil etti. FHKC’ye karşı sert bir yargıda bulunmaktan çekinilmemelidir; nihayetinde siyasi ve askeri olarak başarısız olmuştur. Ve Filistinlilerin siyasi şiddetine ilişkin her türlü değerlendirme, on yıllardır Filistin toplumunu ve direnişini yok etmeyi ve yerine kendi dışlayıcı vizyonunu koymayı amaçlayan Siyonist kitlesel şiddet bağlamında yapılmalıdır. Ancak bu yargı ne olursa olsun, bir neslin siyasetini ve dünya görüşünü şekillendirmeye yardımcı olan FHKC’nin kurucusunun derin etkisinin takdir edilmesini engellememelidir. Günümüz siyasi sahnesi bu karakterde liderlerden yoksundur.